Aşırı Başarı" ifadesinin olumsuz bir anlamda algılanması oldukça komiktir: Bir başarıyla tatmin olmayan işko-lik, hayatında yaptığı herşeyde mükemmelliği arayan kişi. Birçok kişiye göre aşırı başarı uzak durulması, sakınılması gereken birşeydir, sonuçta yalnızca başkaları kadar yetenekli, akıllı ya da şanslı değilseniz çok çalışmak zorundasınızdır. Çok çalışan kimseler sık sık şu sözleri duyarlar: "Neden geç saatlere kadar kalıyorsun?", "Müşteriler için son dakikada birşeyler atamaz mısın ortaya, anlamazlar ki?" ya da "Neden bizimle birlikte dışarı çıkıp biraz rahatlamıyorsun? Sonuçta hepsi sadece yükselmek için değil mi?" Buradaki kalıbı görebilirsiniz. Ama aslında aşırı derecede başarılı olanlar başarının esaslarını biraraya getirirler. Bunlar kendimize model olarak seçmemiz gereken kişilerdir. Profesyonel futbol yaşamında tarihteki belki de en büyük top yakalayıcı olmuş Jerry Rice'a bakın, hala o inanılmaz çalışma prensiplerini devam ettiriyor. Billy
Hedeflerimize ulaşmak için uğraşırken, stres ve baskı arasındaki ayrımı da yapabilmeliyiz. Stres düşmandır. Odağımızı böler ve performansımızı düşürür. Baskı ise yalnızca biz izin verdiğimizde negatif olabilir. Çocukken büyük rüyalar kurarız, yetişkinlerin dünyasına yükseldiğimizi ve orada muhteşem şeyler başardığımızı hayal ederiz. Asla baskıyı düşünmeyiz. Asla yapamayacağımız şeyleri düşünmeyiz. Bu yeniden yakalamamız gereken zihinsel düzlemdir, çocukluk merakının o duygusu. Yaşamımızda baskı altında olduğumuz noktaların bulunduğuna kuşku yoktur, o halde onları tanımlamalı ve kontrol edebilmek için stratejiler geliştirmeliyiz. Kaynağıyla yüzleşmediğimiz taktirde strese dönüşüp performansımızı etkileyeceğinden, baskıya yol açan şeyi tanımlamak ilk adımdır. Baskı ancak onunla yüzleşmeye ve içinde bulunduğumuz ortamda başa çıkmaya hazır olmadığımızda negatiftir. Ama söz konusu şartlarla nasıl başa çıkacağımı
Kim kazanacak, kim yenilecek? Sonunda kazanacak olan nedir? Azim. Başka hiçbir şey değil, bizi büyük yapan azmimizdir. Tam potansiyelimizde bizi çalışmaya zorlayan azimdir. Herkes bir gün, bir hafta ya da bir ay için büyük olabilir. Ama daima başarılı olacak olanlar, başarının uzun süreli bir adanmışlık, bir 100 metre koşusu değil, bir maraton olduğunu anlayanlardır. Fakir, aç ve yönlenmiş. Tatmin olmanıza asla izin vermeyecek ve sizi daima daha çok öğrenip, daha iyi olmaya götürecek olan tutum budur. Her zaman ulaşacak daha üst bir hedef olduğu varsayımıyla başlayan bir tutumdur bu. Ayrıca sizi zorlayacak, bunaltacak dönemlerle her zaman yüzleşeceğinizi de anlamalısınız. Anahtar, her zamankinden daha çok çalışmaktır. Çünkü ne kadar çok çalışırsanız, teslim olmak da o kadar zorlaşır. Diğer anahtar ise esnek olmaktır; yolda çıkmaya başladığınızı hissettiğinizde yöntemlerinizi yeniden gözden geçirmelisiniz. Peki hatırlanması gereken önemli şey nedir? Asla
EN İYİ PERFORMANS Meadowsland'deki Brendan Byrne Arena salonunda ulusal şampiyonluğu kazandıktan birkaç dakika sonra soyunma odasına indiğimizde, yıldız oyuncumuz Antoine Walker'in gerektiği kadar memnun olmadığını fark ettim. Kazanmış olmamıza rağmen, iyi bir oyun çıkarmadığı için bunun onu rahatsız ettiğini hissettim. Antoine büyük bir yetenekti. Fakat Chicago'dan Kentucky'ye iyi bir lise oyuncusu, topa karşı bencil ve şut atmaya bayılan bir oyuncu tipi olarak gelmişti. Bu beni hiç rahatsız etmedi, çünkü birçok lise oyuncusu bencildi, ve Antoine ülkedeki en iyi liseli transferlerden biriydi. Onu almıştım, çünkü iyi bir mücadeleciydi ve ilk tercihi Kentucky'ye gelmekti. Görevim bir motivasyoncu olarak, yeteneklerini ve mücadeleciliğini zedelemeden daha bir takım oyuncusu haline getirmekti. Bu hassas bir dengedir. Bir yandan oyuncunun önce "takımı" düşünmesini ve grup başarısının kişisel başarıdan daha önemli olduğunu düşünmesini sağlamanız gereki
Massachusetts Üniversitesinde öğrenciyken, Honesdale, Pennsylvania'daki Five Star yaz basketbol okulunda bir istasyon çalıştırıyordum—istasyon bir oyuncunun belli bir beceri üzerinde çalıştığı bir yerdir—ve hem gençler ve hem de yaşlılar kategorisinde bir takıma antrenörlük yapıyordum. Bu işin o zamana kadar yapan en genç insandım. Tüm süreci tanımak bakımından çok önemliydi: ama daha da önemlisi, aynı zamanda kampı işleten kolej antrenörlerinden çok şeyler öğrenebilmiş olmamdı. Antrenörlük stratejisinin akıl almaz karmaşıklığı ve münferit oyuncuların kendilerini geliştirmek için yapmaları gereken ö-zel şeyler hakkında ders veriyorlardı, ve bende onları dikkatle inceliyordum. Hangisi işe yaradı? Hangisi yaramadı? Dinleyicilerin dikkatini nasıl çektiler? İlk örneklerimden üçü, sonradan NBA'da Atlanta Hawks ve New York Knicks'ın antrenörü olan Hubie Brown; Detroit Pistons iki dünya şampiyonasında çalıştıran Chuck Daly; ve halen NBA'da washington'un antrenörü olan Jimmy
Baskı durumlarını ele alırken formülüm basittir: Baskıyı müttefik, stresi düşman olarak kabul ederim. Bu benim hem özel yaşamımda, hem de bir basketbol antrenörü olarak iş hayatımda takip ettiğim bir felsefedir. Evet baskı her zaman herhangi bir şekilde orada durmaktadır. İş yerinde olsun, özel yaşamda olsun tüm yaşamımızın içindedir. Çağdaş yaşamın bir parçasıdır, hızlı tempolu kültürümüzün bir ürünüdür. Bunu inkar etmek sadece kendimizi aldatmaktır. Ama onun performansını olumsuz bir şekilde kontrol etmesine izin vermemeliyiz. Birçok kimse size bir iyi baskı, birde kötü baskı olduğunu söyleyecektir. Buna inanamıyorum. Baskı aslında doğaldır. İyi veya kötü olması sizin bakış açınıza bağlıdır. E-ğer kendi çıkarınıza kullanırsanız iyi baskıdır. Eğer onun sizi kontrol etmesine izin verirseniz kötü baskı veya stres haline gelir. Tıpkı olumlu bir davranış sahibi olmak gibi, her gün baskıyla nasıl başa çıkacağınıza ilişkin bir seçiminiz vardır. Bunu canlandırıcı ve heyeca
Mülakat yapmaya başladığım ilk zamanlarda genellikle kişi hakkında çok şey bilmeden evine giderdim. O zamanlar onun hakkında (ailesi veya yaşam biçimi hakkında) çok şey bilmemin gerekli olmadığını düşünürdüm, ve tanıtım gücümün istediğim kişinin okula gelmesine yeterli olacağına inanırdım. Bu bir delilik miydi? Elbette. Ama bu, insanlar m hep yaptığı bir hatadır. Bize işte yardım edebileceğini umduğumuz insanlara rastlarız, a-ma o insan hakkında bir şey bilmeyiz. İş mülakatlarına gideriz ve çalışmak istediğimiz firma hakkında yeterince bilgimiz yoktur. Bazı mesleklerde çalışmayı düşünürüz ama nasıl işletildikleri hakkında çok az şey biliriz. Kısaca bize küçük bir avantaj verebilecek gerekli araştırmayı yapmayız. Sadece insanlara bir şey satmaya veya bir şeye ikna etmeye çalışırken araştırma yapmamıza gerek yoktur. Biz yaptığımız işte daha iyi olabilmek için zaten sürekli araştırma yapmalıyız. Bir şirkete motivasyon konuşması yaptığımda—ki bunu yılda yak