Savunma mekanizmaları gerek kişinin ortama adaptasyonunda ve gerekse gelişiminde çok önemli bir rol oynar. 'Kişilik Gelişimi'nin en göze çarpan ve önemli gerçeklerinden biri, onun sürekli olarak değişimidir. Bu değişim hayat boyunca devam etmekle beraber, en belirgin olarak bebeklik, çocukluk ve ergenlik evrelerinde gözlemlenir.
Gelişim süresince ego, yapısal olarak farklılaşır, dinamik olarak da enerjinin dürtüsel kaynakları üzerine olan kontrolünü arttırır. Bireyin kendisiyle ve çevresiyle denge ve uyum içinde olması gerekir. Duygusal tepkileri dengeli, sosyal durumu yeterli olan ve çevresine karşı olumlu bir şekilde davranan kişinin, ruh sağlığı bakımından iyi olduğu söylenebilir.
Ruh sağlığı ile ilgilenen disiplinlerden biri 'Ruh Sağlığı Bilgisi', diğeri de 'Psikiyatri'dir. Ruh Sağlığı Bilgisi, hastalığın doğmadan, ortaya çıkmadan önleme yollarını gösteren bilgi dalıdır. Psikiyatri ise ruh hastalıkları il
Çoğu kişinin aklına ‘sağlık’ deyince yalnızca bedense sağlık gelir. Oysa sağlıklı olmak beden sağlığı yanında rul sağlığını da içerir. Ne kadar ‘sağlıklı’ olursanız olun, kendinİ2 yine de ‘iyi’ hissetmeyebilirsiniz. Bedensel sağlık ile rul sağlığı arasında keskin bir sınır yoktur. Birbirlerini hem olum suz hem de olumlu yönde etkileyebilirler. Beden ve ruh sağlığımızın yerinde olması birçok unsur bağlıdır. Bu unsurlardan birincisi; doğduğumuz an için girdiğimiz, toplumun en küçük yapı taşını oluşturan ailemizdi Çocukların bedensel ve ruhsal açıdan sorunlarının büyük bir kısmının, ana-babaların çocuk eğitimindeki bilgisizlikleri ve yanlış inançlarından doğduklarına hiç şüphe yoktur. Ayrıca evlilik hayatına uyma güçlükleri ve geçimsizlikleri, aile içindeki çocuklar üzerinde daha yıkıcı bir tesir yapmaktadır. Çocuklardaki suç, fuhuş, çeşitli kişilik bozukluklarını inceleyenler, karı-koca geçimsizlikleri, boşanma, ayrılık gibi durumların çocuklar ve gençler üzerind
İnsanlar kendilerini uydurma korkuların esaretine terk ettiklerini kabul etmek istemiyorlar. Kendimize güvenimizi kendi ellerimizle kaybediyoruz, inanılmaz derecede utangaç kişilikler geliştiriyoruz. Yapılan bir araştırma Amerikan toplumunun %40'nın açık veya gizli utangaç olduğunu ortaya koymuştur. Biz ne yazık ki onlardan çok daha utangaç yaşıyoruz. Eğer cesaretli olduğunuzu düşünüyorsanız şu sorulara cevap vermeye çalışın: Hemen şimdi elinize telefonu alıp cumhurbaşkanına telefon edebilir misiniz? Ona ‘Sayın cumhurbaşkanı, millete daha fazla saygı istiyoruz.’ diyebilir misiniz? Diyebilirseniz bunu hemen deneyin. Var olmamız cesaretimize bağlı. Cesaretiniz varsa herkes sizin var olduğunuzu bilir. Sizi insanların dünyasına sadece cesaretiniz taşır. Cesaretiniz yoksa kendi iç dünyanıza hapis olmaya mahkûmsunuz. Katıldığınız bir toplantıda aklınızda kimlerin kalacağına dikkat edin: Kürsüde konuşanlar. Sonra da kalabalık arasında ayağa kalkıp yüksek sesle soru s
Korkuların birçoğu temelsizdir. Birçok insan bazı korkuların aslında temelsiz ve saçma sapan olduğunu bilir. Yine de korkmayı sürdürür. Hayaletlerin var olmadığını ya da gecenin içinden bir vampirin uçarak bize gelmeyeceğini bildiğimiz halde bunları düşündüğümüzde tüylerimiz diken diken olur. Çünkü korkunun akılla bağlaşmayan bir yönü vardır. Aklımız ne kadar mantıklı düşünürse düşünsün korku bütün sesleriyle insana fısıldar. Korku arttıkça akıl devreden çıkar; geride yalnızca kişinin kendine telkin ettiği bir korku kalır. Bir insan, uçağın kapısından 2000 fit yükseklikte tereddüt etmeden kendisini atabilir. Başka birisi, 2000 kişilik bir seyirci kitlesi önünde terlemeden konuşmasını yapabilir. Korkular mantıklı bir sebebe dayanabildiği gibi sebepsiz de olabilir, fakat her zaman kişisel ve gerçektir. Herkes bir şeylerden korkar. Korktuğunuz şeyin üstesinden gelmek için ilk önce onunla yü-zleşmelisiniz. Yüzüncü atlayış veya konuşma sizin için ilki kadar sarsıcı olmayac
Kocanızı Kalıba Sokmaya Çalışmayın, Kendi Kişiliği ile Kabul Edin. Lord Chesterfield: "Her insan iki cümleye bürünmüştür. Birincisi olduğu gibi kendisi, ikincisi ise olmak istediği kimsedir." der. Çekingen bir kişi cesur olmayı, sevilmediğini anlayan bir kimse sevilmeyi, kendisine kimsenin güvenmediği bir insan ise güvene lâyık olmayı arzu eder. Bir kadının görevi, diğer insanlarla kıyas etmeksizin, kocasının olmak istediği insan olmasına yardımcı olmaktır. Kadın, bunu da kocasını övüp, teşvik etmekle başarabilir. Marjorie Holmes şöyle der: "Dünyada, karısı tarafından övgü görmeye ilgisiz kalabilecek erkek yoktur. Hele hele bu kadın, "olağan üstüsün, seninle gurur duyuyorum; seninle olduğum için mutluyum" derse... Başarıya ulaşmış erkeklerin çoğunun bu sözlere hak verecekleri şüphesizdir. Fabrikatör G. P. Parks, bana yazmış olduğu bir mektubunda şöyle diyordu: "Bir, adamın arzu ettiği bir şahsiyetten başka, karısının istediği bir kişi de olabilec
HALKLA İLİŞKİLER KAVRAMI;İster özel ister kamu kuruluşu olsun, her kuruluş, toplumsal bir çevre içinde yer alır; bir yandan çevreyi etkiler, bir yandan da aynı çevreden etkilenir. Halkla ilişkiler; kuruluşun çevresiyle ilişkilerini, çevrenin kuruluş amaçları, işlevleri ve örgütsel davranış üzerindeki etkilerini öğrenmesiyle, kuruluşun çevresini etkilemesiyle ilgili anlayış, davranış ve yöntemleri içeren bir kavramdır. Bu nedenle halkla ilişkiler her kuruluşun, kuruluş yönetiminin çevreyi bilmesi, değerlendirmesi ve çevredeki değişimler karşısında sürekli önlem alması açısından önem taşır. Halkla ilişkiler aynı zamanda kuruluşun amaç, politika ve etkinliklerinin çevreye anlatılması ve benimsetilmesinde önemli bir role sahip bulunmaktadır. Halkla ilişkileri bu iki yönlü özelliği ile kuruluşların çevreleriyle ilişkileri içinde yer alan bir yönetsel işlev olarak kavramak gerekir.
"Halkla ilişkiler nedir?" sorusuna somut yanıt vermek zordur. Tanım
Aşırı Başarı" ifadesinin olumsuz bir anlamda algılanması oldukça komiktir: Bir başarıyla tatmin olmayan işko-lik, hayatında yaptığı herşeyde mükemmelliği arayan kişi. Birçok kişiye göre aşırı başarı uzak durulması, sakınılması gereken birşeydir, sonuçta yalnızca başkaları kadar yetenekli, akıllı ya da şanslı değilseniz çok çalışmak zorundasınızdır. Çok çalışan kimseler sık sık şu sözleri duyarlar: "Neden geç saatlere kadar kalıyorsun?", "Müşteriler için son dakikada birşeyler atamaz mısın ortaya, anlamazlar ki?" ya da "Neden bizimle birlikte dışarı çıkıp biraz rahatlamıyorsun? Sonuçta hepsi sadece yükselmek için değil mi?" Buradaki kalıbı görebilirsiniz. Ama aslında aşırı derecede başarılı olanlar başarının esaslarını biraraya getirirler. Bunlar kendimize model olarak seçmemiz gereken kişilerdir. Profesyonel futbol yaşamında tarihteki belki de en büyük top yakalayıcı olmuş Jerry Rice'a bakın, hala o inanılmaz çalışma prensiplerini devam ettiriyor. Billy