Kaliteli hayat, eskisinden daha iyi uyumak, her sabaha genç ve dinç uyanmak, ağrıdan sızıdan, dertten tasadan uzak bir yaşam tarzıdır. Beden-ruh-akıl üçgenini mükemmel bir denge içinde tutmak, temiz bir çevrede tozdan dumandan, hormondan ve katkıdan uzak kalmak, sağlıklı gençlerden, tecrübeli ve formda yaşlılardan oluşan bir toplumda barış içinde, sevgiyle, neşeyle, coşkuyla yaşamaktır. Bütün bu güzel şeyler "kaliteli hayat" filminin ya senaryoları ya da oyuncularıdır. Böyle bir senaryoyu siz de "kendi hayatınız" için yazabilir, hayatınızın başrol oyuncusu olabilirsiniz. Sağlıklı yaşam, daha iyi bir sağlık bakımı, sağlığı koruyup güçlendirmek var. Güvenlik, eğitim, çevre ve ekolojik dengeye saygı vardır. Toplumsal, sosyal, kültürel gelişme ilişkilere özen, dostluk ve arkadaşlık var. Hayatı sevgi, şefkat, hoşgörü ve yardımseverlikle güzelleştirmek vardır. Kendini daha iyi hissetmek ve aktif biri olmanın dayanılmaz hafifliği oluşur. Şükür duygusu, mevcutla yetinmek ama mümküns
Hızlı okuma, adından da anlaşıldığı gibi, normalden daha kısa sürede daha çok şey okuyabilmek, daha iyi anlamak amacıyla yapılan bir okuma tekniğidir. Hızlı okuma tekniği yıllardır dünyanın çeşitli ülkelerinde kullanılmaktadır. Ülkemizde ise 1985'lerden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Anlayarak Hızlı Okuma Tekniği emek verildiğinde okuma hızınız ve anlam oranınızda ciddi oranda fark yaratan yeni bir okuma tekniğidir.
Vücudumuzda bulunan kaslar elbette gözlerimizde de mevcuttur. Öncelikle göz kaslarını geliştirip, daha sonra hızı artırmak ve yoğunlaşma teknikleri ile de anlama oranını üst seviyelere çıkartmaktır. Anlayarak hızlı okumanın asıl püf noktası görme alanımızın genişletilmesidir. Yavaş okuyucular sadece 2cm'lik bir alanı görerek okurlar. Bunun anlamı okuyucunun metni kelime kelime okumasıdır. Hızlı okuyucu ise görme alanını genişleterek aynı anda ikişer veya üçer kelime gruplarını görerek okuyabilir. Bu kelime grupları üçer, dörd
Öz güven bilinçli veya bilinçsiz olabilir. Arkadaşlarınız veya akrabalarınız öz güveninizin sinyallerini fark edebilirler. Fakat kendiniz çoğu zaman 'evi' içeriden göremeyebilirsiniz. Böylece öz güveninizi düzeltmek, kendinizi bilmekle, ortaya çıkacak işaretleri değerlendirmekle, yalanları ve rasyonel olmayan inançları görebilmekle olur.
Öz güveniniz hakkında farklı bir bakış açısına sahip olmanın en muhteşem yollarından biri baskın olmayan bir el yazısı ile egzersiz yapmaktır. Vücudunuzun fiziksel olarak iki yanının beyninizdeki iki zıt yan ile kontrol edildiğini hatırlayın. Bunun için sağ eliyle yazan bir insan daha zayıf olan sol elini kullandığı zaman beynin sağ tarafı kullanılır. Bu zıt beyin kontrolü ile ilgili olan fiziksel fonksiyonların açık olduğu yerlerde bu zıtlık önemli değildir. Fakat baskın olmayan elle yazı yazmak söz konusu olduğunda -bu dilde kullanılırsa dilsiz kısım- bazı ilginç şeyler görülebilir.
Bir insanın en önemli eğitim yuvası ailedir... Aile; insanın eğitiminin temel taşıdır. Aile eğitimindeki aksaklıklar insanın bütün hayatına yansır... Aile hayatı, insanın bütün hayatının fihristidir, özetidir... Başarısız öğrenciler içinde yapılan bir araştırmada, öğrencilere başarısızlıklarının sebepleri sorulduğunda öğrencilerin çoğu, aile ortamındaki düzensizliği göstermiştir. Anne ve baba olarak "dış başarı" yerine "iç başarı"ya önem verilmelidir. Bir psikolog: "Çocuğun, ya da yetmiş yaşına gelmiş bir insanın davranışlarına bakıp, onun nasıl bir aile ortamında yetiştiğini çok rahat anlayabiliriz." demektedir. Çünkü insanın hayattaki davranış şekilleri, büyük ölçüde ailenin ona karşı gösterdiği tutumlara ve yaklaşımlara göre şekillenecektir... Başarı veya başarısızlığın temelinde öncelikle aile faktörü yatmaktadır. Aile; çocuğuna hoşgörülü davranmalı, otoriter ve baskıcı bir yaklaşımdan uzak durmalıdır. Yapılması gereken; insanın, duygu ve düşüncelerine önem verilen bir ai
Çeşitli şeylerden korkar, kendimizi sürekli güven altına almaya çalışırız. Otururken sırtımızın kapıya değil de duvara dönük olmasını isteriz. İşlerimizi gündüzleri görür, geceleri dışarıda tek başına olmaktan pek hoşlanmayız; çünkü karanlıktan korkarız. Karanlıklar içinden fırlayıp geleceğini düşündüğümüz hayaletlerin korkusu içimizi kemirir. Birileri pencereden bize bakıyordur, gölgemiz bile düşmandır bize. Korkuyu içimizde duyumsarız; havanın ciğerlerimizde dolaşması gibi dolaşır içimizde korku. Peki, bu korku nereden kaynaklanmaktadır? Bu korku, genellikle büyüme çağında bizi etkileyen bir olayın yerleşip kalmış bir etkisidir. Ortam uygun olduğunda, çoktan unutuldu sanılan anılar yeniden canlanır, açığa çıkar. Daha doğrusu geçmişteki kaynağından beslenmeye başlar. İnsan bin yıllardır korkuyor. Henüz mağaralarda yaşarken ve dünya hakkında çok şey bilmezken doğa onu korkuturdu. Şimşekler, karanlık, gök gürültüsü, vahşi hayvanlar gibi birçok şeyden korktu insanoğlu, çünkü
HALKLA İLİŞKİLER KAVRAMI;İster özel ister kamu kuruluşu olsun, her kuruluş, toplumsal bir çevre içinde yer alır; bir yandan çevreyi etkiler, bir yandan da aynı çevreden etkilenir. Halkla ilişkiler; kuruluşun çevresiyle ilişkilerini, çevrenin kuruluş amaçları, işlevleri ve örgütsel davranış üzerindeki etkilerini öğrenmesiyle, kuruluşun çevresini etkilemesiyle ilgili anlayış, davranış ve yöntemleri içeren bir kavramdır. Bu nedenle halkla ilişkiler her kuruluşun, kuruluş yönetiminin çevreyi bilmesi, değerlendirmesi ve çevredeki değişimler karşısında sürekli önlem alması açısından önem taşır. Halkla ilişkiler aynı zamanda kuruluşun amaç, politika ve etkinliklerinin çevreye anlatılması ve benimsetilmesinde önemli bir role sahip bulunmaktadır. Halkla ilişkileri bu iki yönlü özelliği ile kuruluşların çevreleriyle ilişkileri içinde yer alan bir yönetsel işlev olarak kavramak gerekir.
"Halkla ilişkiler nedir?" sorusuna somut yanıt vermek zordur. Tanım
Bir yaz mevsimi, kuraklık küçük bir köydeki ekin için tehdit oluşturmaya başladı. Sıcak bir Pazar günü Hoca cemaatine şöyle dedi, 'Bizi yağmur duasından başka hiçbir şey kurtaramaz. Eve gidin, dua edin, inanın ve gelecek pazar Allah yağmur yağdıracağı için teşekkür etmeye hazır olarak gelin.' İnsanlar kendilerine söylenenleri yaptılar ve bir sonraki pazar camiye geldiler. Ama Hoca onları görür görmez kızdı. 'Bugün dua edemeyiz. Henüz yeterince inanmıyorsunuz.' dedi. 'Ama' diye itiraf ettiler, 'Dua ettik ve gerçekten inanıyoruz.' inanmak mı^' diye sordu hoca, 'O zaman nerede şemsiyeleriniz?' Dış dünyamızda bir şeyler olmadan önce, iç dünyamızda bir şeyler olmalıdır. Birisi yazdığınız o hedefi gerçekleştirecek. Bu neden siz olmayasınız? Birisi yapmışsa, siz de yapabilirsiniz. 'O yaptıysa, ben daha iyisini yaparım!' deyin. Koşullar ne olursa olsun