Duygunun açık bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Ancak duygunun üç yönünden söz etmek mümkündür. a) Duyguların fizyolojik yönü: Bir takım fizyolojik tepkiler duygularımıza eşlik eder. Duyguların şiddeti arttıkça, fizyolojik tepkilerinde şiddeti artar. Duyguların fizyolojik tepkilerinin ortaya çıkmasında sinir sistemimiz önemli bir rol oynamaktadır. Sinir sistemimizin beyin ve omurilikten oluşan kısmına merkezi sinir sistemi denir. ' Beyin ve omuriliği vücudun diğer kısımlarına bağlayan sinir ağına ise, peri-ferik sinir sistemi denir. Periferik sinir sistemi otonom ve somatik sinir sistemi olmak üzere ikiye ayrılır. Somatik sinir sistemi iskelet ve kas hareketleri gibi istemli hareketlerimizi kontrol eder. Otonom sinir sistemi ise, kalp atışı, sindirim, iç salgı bezlerinin faaliyetleri gibi bizim kontrolümüz dışındaki faaliyetleri düzenler. Otonom sinir sist
Sekiz erdem...Sekiz Erdem, Hermason, tarafından takipçilerine bırakılan izlenmesi ve uyulması gereken kriterlerdir. Sekiz erdem "Bir evlada yakışır şekilde hem ana-babaya hem de onların yaşamlarına saygılı olmak ve kardeşin şartsız bir şekilde ağabeyin lafını dinlemesi, Sadakat, Sözünü Tutmak, Nezaket, Adalet, Rüşvet Yememek ve Utanma"dır. Bu sekiz erdemden yoksun veya bunları unutan bir kişi insan sayılamaz; çünkü o bir insan olmak için gerekli standartları unutmuştur. Sekiz erdemin birincisi Xido'dır. Bazı kişiler diyorlar ki, yüz merhametli eylem içinde Xido birincidir, yüz kötü eylem içinde ise müstehcenlik birincidir. "Hayvandan daha kötü olmak" sözünün ne anlama geldiği konusunda konuşalım. Kuzu dizlerinin üzerine çökerek annesini emer, karga ise yaşlı annesini besler. İşte bu, "Xiao" olarak adlandırılır. Horoz şafakta öter, yabankazı her bahar kuzeye ve her sonbahar güneye uçar. İşte bu, "söz tutmak" olarak adlandırılır. Yabankazı veya yeşilbaşlı ördek eşini k
Kitap okuyanlar öğrendiklerinden ve bundan aldıkları zevkten yararlanırlar. Aynı zamanda beyinlerine egzersiz yaptırmış olurlar. Böylece zamanımızı akıllıca kullandığımız için kendimizi tatmin olmuş hissederiz. Hangisini seçmek isterdiniz, dikkat süresi devamlı azalan biri mi, yoksa dikkat süresi sürekli artan biri mi? Yirmi yıl önce ikinci, üçüncü kalite sayılan değersiz işlere yönelik olmak mı istersiniz, yoksa gelmiş geçmiş en büyük yeteneklerin seviyesinde mi olmayı arzu edersiniz? Bir hikâyeyi on dakika sonra unutan bir insan mı ya da hayat boyu hatırlayan biri mi olmayı seçerdiniz? Hangisi olmak isterdiniz, boş zamanını genellikle televizyon karşısında geçiren biri mi ya da boş zamanını kitap okuyarak geçiren biri mi? Okumak zilini çalıştırır. Okumak, belleğimize ve hayal gücümüze egzersiz yaptırmak, aktif olumlu düşünceye benzer bir mutluluğa katkıda bulunabilir. Düzenli okuyanların günleri okumayanlara göre yüzde 8 oranında daim fazla tatmin olmuş olara
"Matematik", "hesaplama", "cebir", "kesirler", "iki den fazla haneli bölme", "çıkarma", "çarpma", "toplama" ve sayılar dünyası ile ilgili daha birçok benzeri sözcük, onları duyan insanların yarısından çoğuna korkudan küçük sancılar vermektedir. Neden? İyi ki bu alanda temel yeteneksizliğimiz olduğundan değil, matematikten "uzaklaşmaya eğitildiğimizdendir". Okulda matematiksel konular "akademik", "zor" ve "sadece gerçek beyinlere göre" şeklinde tanımlanmaktadır. İlk dönemlerde birçok çocuk çarpım tablolarını tekrar tekrar ezbere okumaktan çok çabuk sıkılıyorlar, başkaları ise ilk hesaplamalarının bazılarında başarısızlığa uğradıklarından, bu işte "iyi olmadıklarını" varsayıp başka konulara dikkatlerini yoğunlaştırıyorlar. Matematikle olan sorunlarımıza eklenen bir de sayıların özellikle erkeklerin sahası olduğu varsayımıdır. Bir çok okulda kızlar matematiği ilerletmekten aktif olarak caydırılıyorlardı. Gerçeklerden ziyade batıl inanç ve varsayıma dayalı olan bu karar,
Tarihte hemen hemen tüm büyük beyinlerin, dehalarının temelinde yaratıcı hayal güçlerini kullanmış olmaları rastlantı değildir. Einstein'ın kendi kendine keşfettiği hayal gücü oyunlarında farklı fikirleri ele alarak, ataş alıştırmasında özetlenen tarzda, yaratıcı bağlantılar kurduğunu biliyoruz. Bu da, birinci bölümde verilen Einstein örneğini bir kez daha teyit etmektedir. Akıllarının bu yönünü gel düşürmekte başkalarının kendisine katılmasını sürekli rica ediyordu. Fizikokimyacı olan Kekule, yaratıcı hayal gücünü kullanarak benzin halkasının yapısını buldu ve yarışı zandı. Laboratuarda geçirdiği günden sonra, eve gider, şöminenin önünde oturur, yarı uyanık, yarı uykulu, alevlerin ve kömürlerin şekillerinin ona ilham vermesine izin verirdi. Kekule şöyle anlatmıştır: Sandalyemi ateşe doğru çevirdim ve kestirdim. Yine atomlar gözümün önünde oynuyorlardı. Bu sefer küçük gruplar mütevazilikle arka planda kalıyorlardı. Bu tür görüntülerin tekrar
Bu anda yazı ilk okuyuşunuzu tamamlamış, gelecekte sürekli zihinsel gelişiminizi planlamaya hazırsınız. Aşağıdaki satırlarda yararlı bulabileceğiniz birkaç öneri vardır: 1. Bu yazıı birkaç gün bir kenara koyun, sonra onu tekrar alıp okuduğunuz kısımlara hafifçe göz gezdirin. Aklınıza birkaç gün istirahat verdiniz, bu da aldığı bilgiyi "hazmetmesine" olanak sağlayacaktır, ilk bölümleri ilk okuduğunuz zamana nazaran daha bütün bir bilgiyle okuyorsunuz. Dolayısıyla bu bölümleri anlamanız, algılamanız, takdir etmeniz ilk okuduğunuz seferkinden oldukça fazla olacaktır, kişisel ilerlemeniz için yaratacağınız fikirler daha fazla olacaktır. Örneğin, beynin sağ ve sol tarafları ile ilgili kısmı ikinci kez okurken, beyin şemaları, yaratıcı düşünme, özel bellek teknikleri, not tutma, matematiksel yetenekle ilgili "kancalar" beyinle ilgili bilgiyi birbirine bağlayacak, öncekinden çok daha ilginç ve konuyla ilgili gelecektir. Yazıyı göz gezdirirken yapabileceğiniz şeylerden biri,
İnsanoğlu çevreyle baş etmekte aklına dayanmaya ilk başladığı zamandan beri, mükemmel bir belleğe sahip olmak bireyleri güçlü ve saygın kılmıştır. ' Belirli insanların gerçekleştirdikleri şaşırtıcı anımsama başarıları o denli etkileyici olmuştur ki o insanlar efsaneleşmiştir. YUNANLILAR. Bellek ile ilgili bütünleşmiş fikirlerin ilk nerede ve ne zaman ortaya çıktığını söylemek zordur. Ancak ilk ustalıklı kavramların İsa'nın doğumundan altı yüzyıl evvel Yunanlılara atfedilebileceğini söylemek makul olur. Şimdi geçmişe bakınca, özellikle onları ileri sürenlerin dünyanın tanıdığı en