Uzlaşmanın önündeki en büyük engel uzlaşma fikri, ile uzlaşılamamasıdır. Uzlaşmanın bir kişilik mesele-' si olarak algılanması, yetersizlik, zayıflık olarak görülmesi bazı insanlarda uzlaşmaya karşı "antipatik" bir yaklaşım doğurur. Halbuki uzlaşma güçlü kişiliklerin teşebbüsüdür. İnsanlarla, kurumlarla, zamanla ve problemlerle uzlaşırız. Yerine göre uzlaşmak problemle birlikte yaşamaya rıza göstermek, problemin çözümünü ertelemektir. Yerine göre problemlerin çözüm yollarında birleşmektir. Uzlaşma felsefesinin ayrıntılarını konusu daha uygun düşecek bir yazıya bırakıp yönetici-uzlaşma ilişkisinde şunu hemen söyleyelim: Uzlaşma, yönetici için stratejik bir tavırdır. Uzlaşmak için en doğru zaman ortaya çıkacak ilk fırsattır. Eğer ihtiyaç varsa.. DERLEYEN... (EDİTÖR) İletişim:[email protected]
Meraka Değer Bir Konu: Merak; "Merak" konusu meraka değer bir konudur. Meraklı bir konudur... Çizmeyi aşmamak kaydıyla meraklı tipleri sempatik buluruz. Çizmeyi aşanlara kızarız. Meraklı çocuklara "sen adam olursun" deriz. Hiçbir şeyi merak etmeyenleri çekilmez tipler olarak görürüz.
Merak felsefesi yapacak değiliz. Sözü "meraklı yöneticilere" getirmek istiyoruz. Merak etmeyen bir karakterin yöneticiliği donuk bir yöneticiliktir. Yönetici her şeyi merak eden, nasılını, niçinini, nedenini araştıran, bunun için her zaman hazır olan adamdır. Çünkü hiçbir şeyin göründüğü kadar yalın olmadığını, esas işine yarayacak bilginin görünenin arkasındaki manzarada olduğunu bilir. Onun için daima önceki safhaları başlangıcı, olayın etkilendiği bütün şartları merak eder. Bilginin derinlerine inmek için merak şarttır. Meraklı yönetici, yönetimi dışındaki konularda da meraklıdır ve hiçbir şey onun ilgi alanı dışında değildir.
Yönetim görevini severek yapan bir yöneticinin
Tarihsel olarak incelendiğinde büyüsel, dinsel, askeri ve eğlence amaçlı olarak kullanılan müziğin hastalıkların tedavisinde de kullanılmış olduğu görülür. Eski çağlarda hastalıkların iyi edilebilmesi için çeşitli tedavi yollarını denemiş olan insanoğlu, bilgilerinin ve inançlarının ışığında, müziğin de hastalıkların tedavisinde etkili olabileceğini düşünmüş ve kullanmıştır, çünkü insanlar müziğin rahatlatıcı, yaşama renk katan ve insanın ruh sağlığında olumlu bir işlevi olduğuna inanmışlardır. İlkel kabilelerin yaşayışlarında ruhi varlıklar önemli rol oynamış, hekimler çeşitli bitki, ilaç, müzik ve dansı kullanarak hastalarını iyileştirmeye çalışmışlardır. Birçok toplumda hasta insan sağlığına kavuşmak için kendisini bazı güçlere sahip olduğu düşünülen sihirbaza, rahibe teslim etmiştir. Hastalıkların kötü ruh veya cin adı verilen varlıklar tarafından meydana getirildiğine inanılmıştır. Tedavi törenlerinde müzik, dans, ritim ve şarkılar başlıca rol oynamış, hastanın
Bir kitapta okumuştum. Yeni Zelanda'da bir mezarlıkta mezar taşlarının birisinin üzerinde şöyle yazıyormuş: "O kadar iyiydi ki..." Bu cümlenin size etkisini bilemem ama, beni fazlasıyla etkiledi. Şu fânî dünyadan göçüp gittikten sonra bu şekilde anılmayı kim istemez?.. Bir kadının bıraktığı hâtıralar öyle kolay kolay unutulamaz. Arkada bıraktıkları her fırsatta onu anarlar. Hele hele düşünceleri olumlu olursa... "İyi" bir eş ile başarıya ulaşmış bir koca arasındaki bağın çok sağlam olduğu görülüyor. Uzmanlara göre, hanımlarının mesut ettikleri erkeklerin hayatta ilerleme imkânları daha fazladır. Derin bir muhabbetle kocalarını seven bazı kadınların, onları nasıl mesut edeceklerini bilmemeleri garip ama gerçektir. En iyi temennilerine rağmen, farkında olmayarak sayısız hatalar yaparlar. Kendi hallerine bırakmaları gerektiğinde onları yalnız bırakmaz, dinlemeleri gerektiğinde de konuşurlar. Kısacası, kocalarını bir eğitim subayı gibi yönetmeye kalkarlar.
Para kolay gelir, kolay gider, rahatına bak felsefesine kitaplarda, piyeslerde, filmlerde sık sık şahit olmuşuzdur. Evet, güzellik ve sorumsuzluk, masallarda, hikâyelerde elele gider. Ne var ki gerçek hayatta ekonomik iktidarsızlık kadar çirkin ve üzücü bir şey yoktur. Kazancından fazla harcayan bir kimse gülünç değildir; sadece büyük tehlikeleri göze alıyordur. Müsrif bir kadın, kocasının en büyük baş belasıdır. Zira masrafta iktisat, geçimin yarısıdır. Bugün enflasyon karşısında paranın kıymeti bir hayli düşmüştür. Fiyatlar yükselip, hayat şartları ağırlaşmıştır. Hele bir de çocukların eğitim masrafları, dayanılmaz bir hal almıştır. Gelirimiz fazla olursa dertlerimiz de biter zihniyeti, büyük bir hatadır. Çünkü gelir ne kadar artarsa, masraf da o kadar fazlalaşır. Sıralarda tanınmış bir psikologun, aile ilişkileri konusunda bir kitabını okumuştum. Kitapta, şöyle bir cümle dikkatimi çekt
Coşkuyu Arttırmanın Kuralları; Uygulandıkları takdirde bu altı kuralın olumlu sonuçlar verdiğine şahit oldum. Kocanıza bir kere tecrübe etmesini rica edin. Herhangi bir insanın coşkusunu arttırıp heyecanını yükselteceği garanti edilebilir. İsterseniz birlikte inceleyelim: 1- İşinizin her türlü özelliği ile, bütün olarak bunların kuruluş ile ilişkilerini öğrenmeye çalışın. İnsanların birçoğu, kendilerini, büyük bir havuzda küçük bir kurbağa gibi farz ederek, kendilerine verilen işin dışında hiçbir şey öğrenmek istemezler. Bilmem iki adamın hikâyesini hatırlar mısınız? Bir gün yan-yana çalışan iki işçiye sormuşlar: "Ne yapıyorsunuz?" diye. Bunlardan birisi: "Tuğla diziyorum" diye cevap verirken diğeri: "Katedral yapıyorum" cevabını vermiş. Yaptığı iş hakkında bilgi sahibi olmak veya verim almak insanın isteğinin artmasına sebep olan faktörlerdir. Meşhur Amerikan kadın gazetecilerinden Ida M. Tarbell bir seferinde 500 kelimelik bir makale için haftalarca m
İnsanoğlu kendi yaşamının anlamını ve kendi tanımını belirlerken diğer insanlarla olan ilişkilerini de anlamlandırmak durumundadır. Varoluşçu psikologlar kendini gerçekleştiren insanı tanımlarken onun başka insanlar (ötekiler) kavramına fazlasıyla önem verdiğini irdelemişlerdir. Söz gelimi Abraham Maslow, insanın kendini gerçekleştirmesinin bazı tutumlara bağlı olduğunu irdelerken insanın rasyonelliği ile duygu, değer yüklü moral yanını uzlaştırmaktadır. Ona göre kendini gerçekleştirmek en temel gereksinim olup; hoşgörülü olmak, dünyayla bütünleşmek, yetilerinin bilincinde, yaratıcı, aktif ve sorumlu olmak, kendine güven duymak, dünyadan bağımsız olmak, özgür olabilmek, problem görmek, bunları çözümlemek ve mutlu olmak gibi tutumların ateşleyicisidir. Yapılan araştırmalarda bu tutumları geliştirmeyen bireylerde kaygı düzeyinin (anksiyetenin) arttığı görülmüştür.