İlerlemek İçin Uğraşmak. Bir şeyle uğraşmıyorsanız o işte ilerlemeniz mümkün değildir. O işle ilgili sırlar, bilgiler, tecrübeler, tahminler, engeller ancak işin içindeki insanda birikebilir. Dolayısı ile işin içinde olmak, işte ilerlemek için ilk şarttır. Kim neyle uğraşıyorsa o işte ilerleyebilir, ilk engeller, başarısızlıklar, zararlar bir mağlubiyet, bir saf dışı kalmak değildir. İş tarafından terk edilmek hiç değildir. O engeller, başarısızlıklar, zararlar, uğraşmanın ta kendisidir. İşin parçasıdır bunlar. Olgunlaşma belirtileri, o işi kavrama izleridir. Bir işte ilerlemek isteyenler o işle "uğraşmak" zorundadırlar. DERLEYEN... (EDİTÖR) İletişim:[email protected]
Hergün Yapılan İşle Uzak Sonucun İlişkisi Zihinlerde Hep Canlı Tutulmalıdır İnsanlar her gün işlerine gelirler ve her gün yaptıkları işi yine yaparlar. Ne kadar iyi yapılırsa yapılsın her gün aynı şekilde yapılan iş, uzak sonuca "harika" bir katkı sağlamayacaktır. İş her gün biraz daha geliştirilmelidir. İşin hergün biraz daha geliştirilmesi, "somut biçimlerdeki" gelişme değildir. Eğer işin geliştirilmesi heyecanı ve arzusu duyuluyorsa dünkünün aynısı da yapılsa iş gelişiyor demektir. Bugün daha iyi olacağız isteği bugün ya da yarın olmasa bile öbür gün mutlaka somut bir katkı meydana getirecektir. Yani uzak sonuçta üstün başarı... Ne var ki biz hergün yapılan işle uzak sonuç arasındaki ilişkiyi sanatkârca hatırlatmalı, bu ilişkiyi zihinlerde hep canlı tutmalıyız. Bir yol: Akşam "ekibi" toplayıp o günü tartışmanız, uzak sonucun resmini hep birlikte incelemeniz, o resim içinde herkesin mutlu ve tatminkâr yerini göstermeniz, yarın sabah herkesin işe "gelişti
Çoğu kişinin aklına ‘sağlık’ deyince yalnızca bedense sağlık gelir. Oysa sağlıklı olmak beden sağlığı yanında rul sağlığını da içerir. Ne kadar ‘sağlıklı’ olursanız olun, kendinİ2 yine de ‘iyi’ hissetmeyebilirsiniz. Bedensel sağlık ile rul sağlığı arasında keskin bir sınır yoktur. Birbirlerini hem olum suz hem de olumlu yönde etkileyebilirler. Beden ve ruh sağlığımızın yerinde olması birçok unsur bağlıdır. Bu unsurlardan birincisi; doğduğumuz an için girdiğimiz, toplumun en küçük yapı taşını oluşturan ailemizdi Çocukların bedensel ve ruhsal açıdan sorunlarının büyük bir kısmının, ana-babaların çocuk eğitimindeki bilgisizlikleri ve yanlış inançlarından doğduklarına hiç şüphe yoktur. Ayrıca evlilik hayatına uyma güçlükleri ve geçimsizlikleri, aile içindeki çocuklar üzerinde daha yıkıcı bir tesir yapmaktadır. Çocuklardaki suç, fuhuş, çeşitli kişilik bozukluklarını inceleyenler, karı-koca geçimsizlikleri, boşanma, ayrılık gibi durumların çocuklar ve gençler üzerind
Tarihsel olarak incelendiğinde büyüsel, dinsel, askeri ve eğlence amaçlı olarak kullanılan müziğin hastalıkların tedavisinde de kullanılmış olduğu görülür. Eski çağlarda hastalıkların iyi edilebilmesi için çeşitli tedavi yollarını denemiş olan insanoğlu, bilgilerinin ve inançlarının ışığında, müziğin de hastalıkların tedavisinde etkili olabileceğini düşünmüş ve kullanmıştır, çünkü insanlar müziğin rahatlatıcı, yaşama renk katan ve insanın ruh sağlığında olumlu bir işlevi olduğuna inanmışlardır. İlkel kabilelerin yaşayışlarında ruhi varlıklar önemli rol oynamış, hekimler çeşitli bitki, ilaç, müzik ve dansı kullanarak hastalarını iyileştirmeye çalışmışlardır. Birçok toplumda hasta insan sağlığına kavuşmak için kendisini bazı güçlere sahip olduğu düşünülen sihirbaza, rahibe teslim etmiştir. Hastalıkların kötü ruh veya cin adı verilen varlıklar tarafından meydana getirildiğine inanılmıştır. Tedavi törenlerinde müzik, dans, ritim ve şarkılar başlıca rol oynamış, hastanın
Kristaller;Tat alma duyumuz hayatın tadını alamayacak kadar hissizleşmiş; çünkü nasıl düş kurulacağım unutmuşuz. Doğal bir kuvars kristali verdiğinde, onu bir süre avucumda tutarak inceledim. Adeta büyülenmiştim. Sadece güzel değildi; sanki boyut içinde boyuta, yansımalar içinde yansımalara sahipti. Onu güneşe doğru kaldırıp bir anlamda onun içine girmek için kendime izin verdim. Altı kenarı vardı ve güneş ışığı onun, gökkuşağının yedi renginin ışığımızı kıran bir prizma rolü oynamasını sağlıyordu. Bu kristal parçası, onu bana veren kişi için çok şey ifade ediyordu. Kendimi, ne tuttuğumdan habersiz ve bu konuda yetersiz hissederek onu elimde tuttum. Birçok kişiye hitap eden bu madenin güzelliğinin ötesindeki anlamı, önemi neydi? Birçok kişinin birbirine kristaller verdiğini fark etmiştim. Bunlar her renkte ve şekilde kristallerdi. Tüm bunlar ne anlama geliyordu? Kristaller üzerine kitaplar okumaya başladım. Kendilerine ‘kristal işçileri’ adını veren insanlarla tanıştı
İnsanlar kendilerini uydurma korkuların esaretine terk ettiklerini kabul etmek istemiyorlar. Kendimize güvenimizi kendi ellerimizle kaybediyoruz, inanılmaz derecede utangaç kişilikler geliştiriyoruz. Yapılan bir araştırma Amerikan toplumunun %40'nın açık veya gizli utangaç olduğunu ortaya koymuştur. Biz ne yazık ki onlardan çok daha utangaç yaşıyoruz. Eğer cesaretli olduğunuzu düşünüyorsanız şu sorulara cevap vermeye çalışın: Hemen şimdi elinize telefonu alıp cumhurbaşkanına telefon edebilir misiniz? Ona ‘Sayın cumhurbaşkanı, millete daha fazla saygı istiyoruz.’ diyebilir misiniz? Diyebilirseniz bunu hemen deneyin. Var olmamız cesaretimize bağlı. Cesaretiniz varsa herkes sizin var olduğunuzu bilir. Sizi insanların dünyasına sadece cesaretiniz taşır. Cesaretiniz yoksa kendi iç dünyanıza hapis olmaya mahkûmsunuz. Katıldığınız bir toplantıda aklınızda kimlerin kalacağına dikkat edin: Kürsüde konuşanlar. Sonra da kalabalık arasında ayağa kalkıp yüksek sesle soru s
Yunanca kökenli bir kelime olan 'fobi'nin bire bir çevirisi korkudur. Fobi kavramı psikolojide irrasyonel (gerçekçi olmayan, akıl dışı) ve aşırı korkular için kullanılır. Gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denir. Fobik kişiler belli bir durum, nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar. Kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır, ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler. Bu korkular fobik kişilerin günlük işlevlerinde bozulmaya neden olur. Fobiler toplumda sık görülür. Araştırmalarda toplumda %10 oranında fobik olduğu söylenmekle birlikte tahminen bu değer %25 dolayındadır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni, bu kişilerin hastalıklarının farkında olmaması ve tedaviye başvuruların az olmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.
Fobi türünden bir korku, kişinin yaşan