Başarı; büyük-küçük, güzel-çirkin, genç-yaşlı, herkes tarafından elde edilmek istenen bir durumdur. Hiç kimse, hayatının hiçbir döneminde başarısız olmayı istemez. Her birey, hep başarmak ve her işinde başarılı olmak için bir gayret içerisinde bulunur. Ancak herkes, her zaman başarılı olamayabilir. Arzu etmemelerine rağmen, başarısızlık bazı bireylerin yakasını bırakmaz. Bununla birlikte, bazı bireylerin başarısız oldukları konularda başarılı olan insanlar da bulunabilmektedir. Bir insanın başarısını belirleyen en temel etkenlerden biri, onun başarısızlığı nasıl karşıladığıdır. Başarılı olmayı arzu eden herkes, başarısızlığı yenmek ve ilerlemeye devam edebilmek için stratejiler geliştirmelidir. Eğer geliştirmezse, başarısızlık mutlaka cesaretsizliğe ve cesaretsizlik de yenilgiye yol açar. Başarısızlık hayatın bir parçasıdır. Hatta gelişmemiz için ihtiyacımız var. Burada önemli olan, o başarısız durumdan başarılı olmak için ne öğrendiğinizdir. Ayağa kalkıp devam et
Başarı açısından kardeşlerin karşılaştırılmaları da olumsuz etkiler. Kardeşleri de birbirleriyle karşılaştırmanın, kıyaslamanın bir yararı yok. Kardeşlerin de yetenekleri farklı olabilir. Herkesin ilgi alanı değişik olabilir. Her çocuğu tek tek değerlendirmekte yarar var. Kıyaslama hiç bir zaman çocuğu yüreklendirmiyor, aksine umutsuzluk yaşatır. Başarı olmadan büyük yerlerde kariyer kazanamayız. Başarılı olmak büyük çaba sarfetmek gerektirir. Bunun için çok çalışmak lazımdır. Pek çok türde başarı vardır; Akademik başarı, kariyerde başarı, okul başarısı vb. gibi çoğalır gider. Bu başarılan hepsinin ayrı bir değeri vardır. Başarı sahibi olmak isteyen insanlarda en önce aranan şartlardan biri sorumluluk sahibi olmaktır. Sorumluluk başarının anahtarıdır. Sorumsuz olan biri ne başarı elde edebilir, ne de hayatında mutlu olabilir. Başarılar sadece hak ettiği insanları bulur. Hak etmeyen insan asla başarı kazanmaz. Zaten başarı hak edenlerin kazandığı ödüldür. Unutmayalım ki başar
İnsan beyninden, bilinçli olarak bir şey düşünmese bile, dakikada 600 sözcük kadar bir düşünce aktığı hesap edilmiştir. Hızlı ve bilinçli okuma tekniklerini bilmeyen bir okuyucu dakikada ortalama 150 sözcük okumaktadır. Geriye kalan 450 sözcük zihinden geçen parazit düşünce kalıntılarıyla doludur. Ama insan hızlı okuma becerileriyle bu boşluğu doldurabilir ve okuma hızını üç katına çıkarabilir. Çağımızda insanı öteki canlılardan farklı ve ayrıcalıklı kılan temel özellik, bilgi, başarı ve öğrenmedir. Buna en hızlı, en ucuz ve en etkili ulaşma vasıtası ise okumaktır. Günümüzde okumak için zamanı olmadığından şikâyet edenler için birtakım okuma becerilerini artırıcı teknikler geliştirilmiştir. Bu tekniklerin genel adı hızlı okumadır. Okumayı fiziksel etkinlik olarak düşünürsek, hızlı okuma da bir tür fiziksel etkinliği artırıcı uygulamadır. Hızlı okuma eğitimin temelinde görsel algılama vardır. Böyle olunca da temel hedefimiz gözümüzün kaslarını eğitmeyi, gözümüzün ç
Hızlı okuma eğitimi almaya karar vermek için hızlı okumanın bize neler kazandıracağı bilincine varmamız gerekir. Bu bilgi, iletişim ve hız çağında yavaş okuyarak zaman kaybetme lüksümüz yoktur ve bahanelerin arkasına sığınarak okumama gibi bir şansımızda yok. Örnek verecek olursak; dört yüz sayfalık bir kitapta ortalama yüz bin kelime bulunur. Bu kitabı dakikada 150 kelime okuyan bir kişi 10 saatte, 500 kelime okuyan bir kişi 3 saatte, 1000 kelime okuyan bir kişi ise 1.5 saatte bitirebilir. Normalde gözümüz ve beynimiz hızlı okumaya hazırlıklı değildir. Zaten bu sebeple yavaş okuruz, anlayamama kaygısı hissederiz. Ilk önce gözlerimizi hızlı okumaya alıştırmamız gerekiyor. Bir yazıyı okurken gözümüz sanıldığının aksine düz çizgi üzerinde değil zikzaklar çizerek hareket eder. Yani gözümüzü kaydırarak değil kelime yada kelime guruplarına odaklanarak okuruz. Bir gazete sayfası alın, satır başlarında ve satır sonlarında bulunan kelimeleri renkli kalemle işaretleyin. Ve gözleriniz
Subliminal, insanların bilinçaltına belli bir mesajı empoze etme olayıdır. Normal şartlarda bu mesajı direk alan kişinin reddetme veya kabul etme seçenekleri onun kararlarına bağlıdır. Ama bilinçaltı manipule edilmiş bir kişi görmüyor, duymuyor, hissedemiyor yani kişinin algı frekansına yakalanmıyor. Böyle birşeyi kabul etme yada reddetme şansımız tamamen bu mesajı yayınlayan kişilerin elindedir. Gizliden gizliye hedefteki kitlenin veya toplumu bilinçli şekilde oyuna getirmektir. Bunu kısada sürede yapmak zor olduğu kadar imkansızdır. Yıllarca izlenen çizgi film, çeşitli gençlik dizileri, sinema karelerindeki hileler, müziklerdeki gizli frekanslar yavaş ve uzun bir süre zarfında kişileri etkiler. Reklamcılık ve bazı şeylerin propagandasının yapılmasında bu tekniğin imzası vardır. Özellikle sinema sektöründe kullanılan bu mesajların birçok tekniği vardır. Söz konusu çalışmalar ile insan üzerinde insan iradesi dışında belli bir olgu veya kavramın pekişmesi, pekişme sonrasında
Özgüven kişinin kendini kendi zihninde olumlu ve yeterli algılaması veya kendisi hakkında olumlu iç tasarımlara sahip olması olarak kabul edilir. Yani bir nevi iç barış olan özgüven, kişinin yeteneklerini, sınırlarını, kapasitesini bilmesi ve bu bilgiyi eyleme geçirebilme yetisi olarak da kabul edilir. Özgüven kolay gelişmez. Kişinin yaşadığı deneyimler ve bu deneyimler sonunda kazandığı yetiler, beceriler özgüveni pekiştirir veya zayıflatır. Kişi yetilerini bir yetenek ve beceri haline getirebildiği, bilebildiği ve yaptığı işin üzerinde kontrol sağladığı ölçüde kendine güvenecektir veya güvenemeyecektir. Özgüven için özsaygı, olmazsa olmaz koşullardan birisidir. Özsaygı, özgüveni doğurur. Ancak aşırı özgüvene sahip olan kişiler ego’larını şişirerek, gerçeklikten, doğallıktan uzaklaşarak önemli ölçüde kişilik ve davranış sorunları yaşayabilirler. Zaman zaman kişinin anlamadığı, kontrol edemediği, bilmediği durumlarda çekinik kalması, kendine güvenememesi normaldir; buradaki kendin
Özgüven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir. Günümüzde özgüven eksikliği beklide birçoğumuzun yaşadığı ve çocuklarımızda gördüğümüz bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Özgüven bazı insanlar için önemsiz bir sorun, bazı insanlar içinde sıkıntı kaynağı olabilir. Çünkü modern yaşam da ve hepimizden özgüvenli olmamız beklenmekte, özgüven içeren davranışlar çoğu zaman beğenilmekte ve taktir edilmektedir. Çocukluğumuzdan itibaren yaşamın her alanında, öğrencilik yıllarında, yeni bir işe başlarken, özel ve sosyal yaşantımızda, mesleğimizi yaparken, özgüvenli davranmamız bizi başarıya ulaştırmakta, özgüven eksikliği ise kendimizi değersiz ve başarısız hissetmemiz