Tüm düşüncelerimiz ve anılarımızın bir yapısı vardır. Beyin; gözler, kulaklar ve diğer duyusal ‘alıcılar’ aracılığıyla aldığı tüm duyusal verileri sınıflandırmaya ya da kategorize etmeye çalışır. Bu derece muazzam bir veriler yığınını işte böyle anlamlandıra-biliyoruz. Ama her bireyin bir temsil sistemi (diyelim, resimler halinde düşünmek) bir başka kiplikten daha fazla kullanmaya yönelik her tercihi, bir düşünce modeli ya da yapısı oluşturmaya -düşüncenin içeriğini dikkate almaksızın- eğilim gösterecektir. Ek olarak, bu içsel temsil sistemlerinin resmin parlaklığı ya da sesin yüksekliği gibi karakteristikleri ya da alt-sistemleri de bir yapı oluşturacaktır. Bu yüzden, örneğin farklı mutsuz anılar pekâlâ benzer bir yapıya sahip olabilir. Kuşkusuz, bu yapı mutsuzluğun genel özelliğini üretir. Düşüncelerin dizilişi de deneyimin yapısının parçasıdır. Bir insan başlangıçta görsel imajlarla motive olabilir ve bunu belki de iyi duygular izlerken, bir başka insan içsel diyalog ya da kend
Bir iletişimin başarısı, niyet edilen sonucu gerçekleştirip gerçekleştirmediğine bağlıdır. Başka her davranış gibi, iletişimin amacı da, bilgi aktarmak, uyarmak, eğlendirmek, cesaretlendirmek, vb. türünden bir sonuç meydana getirmektir. İletişim, mesaj ya da araç açısından hangi şekle bürünürse burunsun ve ‘girdi’ davranış ne derece gelişkin olursa olsun, istenen sonucu gerçekleştirmiyorsa etkisizdir. Buna karşın, sonuca ulaşan bir ‘iletişim’ (hiç sözcük ya da fark edilebilir bir mesaj içermese bile) etkilidir.
Bu durum, sorumluluğun büyük bölümünü, mesaj iletilen kişiden çok, iletene yükler. Mesajınızı açık bir şekilde aktardığınıza inanmanız, niyetlendiğiniz sonucu sağlamayacaktır; mesajınızı aktarmak için farklı bir yol bulmak zorunda kalabilirsiniz. NLP, başarıyı, iletişimin girdilerinden çok çıktılarım temel alarak değerlendirir ve ölçer. Yöneticinin şüphe ve öfke uyandıran bir konuşması, niyeti personelin güvenini tazelemek ve moralini yükselmekse, işi
Biz insanlar, hedefe ulaşan, maksatlı sistemler gibi çok etkinizdir. Bu yüzden, aynı şeyleri tekrar tekrar yaptığımız zaman aynı tür sonuçları üretme eğiliminde oluruz. Bu sistem oldukça iyi -aslında mükemmel bir şekilde- çalışmaktadır. Ya da olumsuz niyetler, programımıza girmelerine bir şekilde izin verilmişse, etkili bir şekilde gerçekleştirilir; korkular ve endişeler olarak zihnimizi meşgul eden şeyler gerçekleşmeye yöneliktir. Belirli düşünceler, eylemler ve duygular sürekli olarak belirli sonuçlar üretir. Programımıza ‘değersiz’ şeyler girse ya da niyetlerimiz yanlış yönlendirilse bile, düşüncelerimizi ve inançlarımızı gerçekliğe dönüştüren programlar garip bir şekilde etkilidir. Kuşkusuz, eylemlerimiz çoğu kez yanlış düşünce ve inançların ‘programlanması’ nın ürünüdür ve bunun doğurduğu sonuçlardan mutsuz olacağımız kesindir.
Zihniniz belirli korkular ya da sizi endişelendiren durumlarla meşgulken, bisikletten düşmeniz, bir konuşma yaparken ağzınızın
NLP'nin kökeni, yirmi yılı aşkın bir süre önce ABD'deki Santa Cruz Üniversitesi'ne dayanır. NLP'nin kurucuları, o zamanlar dilbilim (linguistik) alanında yardımcı profesör olan John Grinder ile psikoterapiye özel ilgi duyan psikoloji ve matematik öğrencisi Richard Bandler'dı. Onların araştırmaları, çalışmalarında çarpıcı sonuçlar elde etmesiyle uluslararası alanda, tanınan üç psikoterapisti ‘model’ alıyordu: Bir yenilikçi psikoterapist ve Geştalt terapisinin kurucusu olan Fritz Perls; baş edilmez görünen ilişki sorunlarına çözümler getirebilmiş, önde gelen bir aile terapisti olan Virginia Satir; modern hipnoterapinin babası olarak adlandırılan, dünyaca ünlü hipnoterapist Milton Erickson.
Grinder ve Bandler'in amacı, başarılı terapistler tarafından kullanılan iletişim davranışı modellerini tanıtarak, daha sonra başkalarına aktanlabilmesini sağlamaktı.. Onların ilk çalışmalarının ürünü, büyük bir kuram olmaktan çok, daha iyi iletişim, daha hızlı öğrenme ve herhangi
Ruhsal tedavide en sık kullanılan yöntem destekleyici tedavidir (suggestive psychotherapy), Gerçekte telkin (suğgestion) ve ikna (persuation) sadece tedavi alanında değil, günlük ilişkilerde bile insanların birbirlerini etkilemekte kullandıkları bir yaklaşımdır. Tatlı bir söz, gülümseme, güven verici bir hareketin insanın ruhsal yaşamında yarattın olumlu etkiye karşılık, kırıcı bir söz, asık bir surat, ters bir hareketin uyandırdığı olumsuz duygular bütün bir gün insanı karamsar, kaygılı, sıkıntılı, tedirgin etmeye yeter.
Geniş anlamda, hekimle hastanın karşılaştığı her yerde ve her hastalıkta destekleyici ruhsal tedavi sözkonusudur. Hekime güvenen, onun etkisi altında olan hasta, ondan gelen tatlı bir gülümseme, bir iki güven verici sözle kaygı ve sıkıntıdan kurtulup rahatlar. Kendisini daha iyi ve güçlü görür. Hastalıkla savaşmak için yeni bir destek kazanır.
Ancak gerçek anlamda destekleyici ruhsal te
Her bilim dalının, her sanat dalının, her işin öğrenilmesini kolaylaştıran temel ilkeler vardır. Bu ilkeler işlevsel olduğu için kabul edilir, kişilerin inançlarına göre değişmez ve sağduyuya hitap eder. Aşağıdaki ilkeleri yaşamınızda gerçekleştirdiğinizde, deneyim ve davranışlarınızda, NLP'nin yaklaşım ve becerilerini doğal olarak göreceksiniz. Bu ilkeler kendinizi ifade etmekte, başkalarını isabetli algılayabilmekte, istediğiniz sonucu alabilmekte ve esneklik kazanmanızda yol gösterici olacaktır. Önce ilkeleri, sonra bu ilkeleri yaşamda en etkin biçimde uygulama yollarını öğreneceğiz.
1. Harita temsil ettiği arazinin kendisi değildir.
Her birimiz beş duyumuzla dış dünyadan gelen verileri ve bilgileri alırız ve kendi özel kalıplarımıza göre bu bilgilere bir anlam veririz. Bir şehir haritası bize şehrin yollarını, sokaklarını gösterebilir ama o yollarda, o sokaklarda karşılaşacağımız manzaralar ya da gördüklerimizden hoşlanıp hoşl
AERODİNAMİK - Fizikçiler arılar hakkında bir deney yapmaya karar verirler. Yaban anlarını incelediklerinde, yaban arısının vücudunun büyüklüğü ile kanatlan arasındaki ölçümler AERO dinamik kanunlarına göre uçmaları imkânsızdır. Bu sorunun cevabını araştırmaya kalkan fizikçiler uzun çalışmalar sonucunda bir cevap bulamazlar. İçlerinden genç fizikçi yapılan toplantıda kürsüye çıkar ve şöyle der:
"Yaban anları aerodinamiğin kanunlarını bilmedikleri için uçabiliyorlar" der. Bu cevap üzerine genç fizikçi dakikalarca alkışlanır. Bir yaşında kendi dengesini koruyup desteksiz yürüyebilen, iki yaşında konuşmaya başlayan bir çocuk ne oluyor da okula başladığında yeteneklerinin çoğunu kullanamaz hale geliyor?
Aileden ve çevreden aldığı telkinler ona yapabileceklerinden çok yapamayacaklarını öğretiyor. Böylece doğal haline bırakıldığında her türlü hedefine ulaşabilecek bir çocuk bu yeteneklerinin farkına bile vara