İnsanlar mutsuz oldukları zaman kendilerini kötü hissederler ama, bunun nedenini bilmezler. Duygularınızı ve heyecanlarınızı düşünün. Bunu yaparsanız, mutsuz olduğunuz zaman bile bunun nedenini ve nasıl değişebileceğini bildiğiniz için rahatlayacaksınız. Profesör John Haniler bilimsel düşünce dersi veriyor. İlk dersinde öğrencilerine şunu dedi: ‘Bütün, bilim dalları örneklere dik- kat eder.’ Öğrencilerine bütün bilim adamlarının dünyayı çok düzenli gördüklerini anlatıyor. Neyle neyin gittiğini arıyorlar. Olaylar ve durumlar rastgele olmuş değillerdir. Nedenleri ve etkileri var- dır. ‘Bilim örneklere dikkat etmek demektir, örnekler ister büyük, ister küçük olsun fark etmez. Bir taşı havaya attığınız zaman ne olur? Her seferinde yere düşer. Bu bir örnektir. Bilimin özü budur.’ Bilim adamlarıyla birçok insanın arasındaki farkı Profesör Hamler şöyle açıklıyor: ‘İnsanlar dünyada olanları tesadüfe bağlarlar. Olayları başka olaylara bağlamadan geçiştirirler. Bir şey olduysa
Kendimize olan güvenimiz kendimize biçtiğimiz değerdir. O aynaya baktığımız zaman gördüğümüz kişidir.
Bir antrenör olarak uzun yıllar önce, kendisiyle barışık kimselerden önemli şeyler bekleyebileceğinizi öğrendim. Kendilerini zorlayabilirler. Uzun vadeli hedefler koyabilirler. Herkesin gerçekleştirmek istediği hayalleri vardır. Kendine aşırı güveni olanlar risk üstlenenlerdir, ama daha önemlisi, onlar başarılı olanlardır.
Bunun tersi olarak, kendine güveni az olanlar genellikle dikkatlerini yoğunlaştıramayan ve çabucak hüsrana uğrayanlardır. Başarısızlığa meyillidirler, bu tür insanların belirgin özellikleri: disiplin eksikliği, organizasyon beceriksizliği, başladığını bitirememe, mutsuzluk duygusu, eleştiriye karşı duyarlılık, başkalarını kıskanma—gibi bir olumsuzluklar listesidir. İsterseniz bir antrenör, memur, veya iş arkadaşı olun, kendine güveni az olan insanlarla çalışmak zordur, çünkü duygus
EVDEN KAÇAN ÇOCUKLAR üzerinde yapılan araştırmalarda, zihinsel özürlüleri hariç, hemen hepsinin aileleriyle sorunları olduğu görülmektedir. Ailede şiddetli geçimsizlik, işsizlik, fakirlik, dayak, eğitimsizlik gibi olumsuzluklar öncelikle çocukları etkilemektedir. Çocuklar sıcak aile ortamından, sevgiden, ilgiden ve şefkatten mahrum olarak büyümektedirler. Bu çocuklar kendi ayakları üzerinde duracak yaşa geldikleri zaman sıkıcı aile ortamından, dayaktan, kötü muameleden ve sefaletten kurtulma hayalleri kurmaya başlarlar. İlk fırsatta ellerine bir yerden para geçince, iyi bir iş bulmak, ses veya sinema sanatçısı olmak, kısa yoldan şöhrete kavuşmak ümidiyle evden kaçarlar. Bazı çocuklar, ailenin maddî durumu iyi olduğu halde, anne ve babanın sevgisini denemek için evden kaçarlar. Ancak fazla uzağa gitmeyi göze alamazlar. Genellikle evin bodrumuna, bir akraba veya arkadaş evine sığınır; kısa zamanda geri dönerler. Anne babanın affedemeyeceği bir suç işlediklerinde, karneleri za