1. Hedeflerin önemini anlamıyoruz. Hedeflerin bize neler katabileceğini ve neleri değiştirebileceğini bilmiyoruz. Eskiden ailenizin yemek masasında, hedeflerden bahsediliyor muydu? Bazı ailelerin sofralarında 3-4 nesildir fakirlik, yoksulluk, yokluk ve hayatın zorluklarından başka bir şey konuşulmuyor. Başka bir yaşam şeklinin mümkün olabileceğini akıllarına bile getirmiyorlar. Sizin çevrenizde, net hedefleri ve bunları gerçekleştirmek için yazılı planları olan ve bu uğurda çalışan insanlar var mı? 2. Nasıl hedef belirleneceğini bilmiyoruz. Bazen hedefimize ulaşmak için yaptığımız planlarda esnek davranmayız ya da öyle hedefler belirleriz ki, bulunduğumuz noktadan oraya ulaşmak neredeyse imkânsız gibidir. Bunun sonucunda kendimizi başarısız görürüz ya da hedef belirlemenin bir yararı olmadığına karar veririz. Eğitim sistemimizde, 15 yıllık eğitim süresince bir saat bile hedef belirleme konusunda bilgi verilmiyor. Bu, eğitim sistemi
Ailelerimiz kararları kendimiz verirsek hata yapacağımız düşüncesini bize aşıladılar ve bizim yerimize kararlar aldılar. Hata yapmanın, öğrenmenin bir yolu olduğu öğretilmedi bizlere. Riske girmememiz gerektiği defalarca hatırlatıldı. Bize içgüdülerimize kulak asmamamız gerektiği vurgulandı. İçgüdüyü olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir unsur ya da başına buyruk bir şey olarak görmemek gerekir. İçgüdüler, sahip olduğumuz bilgi ve tecrübeyle beslenir. Eskiden hep başkalarının düşüncelerine göre hareket ederdim. Olumsuz bir sonuç aldığımda ve aslında ilk başta içime doğan seçeneği değerlendirilmiş olmam gerektiğini gördüğümde, 'Biliyordum!' derdim, ama dersler çıkartmazdım. Şimdi ise içimdeki sese kulak veriyorum. Bir karar arifesinde danıştığım birçok kişinin bir seçenekte karar kılmasına rağmen, farklı yönde kararlar aldığım zamanlar olur. Herkese göre çok mantıklı bir seçenek gibi görünmese de içgüdülerimi takip ediyorum. Çoğu durumda da kararlarımda haklı çıkı
Kendimize olan güvenimiz kendimize biçtiğimiz değerdir. O aynaya baktığımız zaman gördüğümüz kişidir.
Bir antrenör olarak uzun yıllar önce, kendisiyle barışık kimselerden önemli şeyler bekleyebileceğinizi öğrendim. Kendilerini zorlayabilirler. Uzun vadeli hedefler koyabilirler. Herkesin gerçekleştirmek istediği hayalleri vardır. Kendine aşırı güveni olanlar risk üstlenenlerdir, ama daha önemlisi, onlar başarılı olanlardır.
Bunun tersi olarak, kendine güveni az olanlar genellikle dikkatlerini yoğunlaştıramayan ve çabucak hüsrana uğrayanlardır. Başarısızlığa meyillidirler, bu tür insanların belirgin özellikleri: disiplin eksikliği, organizasyon beceriksizliği, başladığını bitirememe, mutsuzluk duygusu, eleştiriye karşı duyarlılık, başkalarını kıskanma—gibi bir olumsuzluklar listesidir. İsterseniz bir antrenör, memur, veya iş arkadaşı olun, kendine güveni az olan insanlarla çalışmak zordur, çünkü duygus
Bazı insanlar sadece kitaplardan öğrenir, ama gerçek yaşamın sorunları karşısında ne yapacaklarını bilemezler. Bazıları da sadece hayattan öğrenir, ama alışageldikleri şeyler dışında hiçbir sorunu halledemezler. Çırak programının bir sezonunda iyi eğitimli adaylar ile daha az eğitimlileri karşı karşıya getirdik. Her iki ekibin de performansına baktığımızda, başarının anahtarının eğitim değil deneyim olduğunu gördük. Deneyim eylemle ya da yaparak ediniliyor ve risk almayı içeriyor. Bilgi şarttır, ama tek başına yeterli olmuyor. İnsanın bilgisini kullanması—onu yararlı hale getirmesi—gerekiyor, çünkü insan yaparak öğrenir ve sonuçta kendisini öyle kanıtlar. Tanrı biliyor ya, hayatımda çok risk aldım ve bunların sonucu her zaman büyük başarılar olmadı. Yapılmaya değer pek az şey risk gerektirmez; o nedenle risk almaya hazır olun. Kendinizi her zaman güvenceye almaya çalışmayın, ama elbette tehlikeleri asgariye indirmeye ve kaybınızın ne olacağını tamı tamına kestirmeye çalışın
Giriştiğiniz bütün projeler konusunda elinizden geldiğince bilgilenin ve her şeyi öğrenin. Eğer bir anlaşmaya yeterli bilginiz olmadan giriyorsanız zaman ve paranızı çarçur edersiniz. Böyle bir şey oyun kurallarını bilmeden yüksek pey sürerek poker oynamaya benzer—çaresiz kaybedersiniz, çünkü masada süt kuzusunun parasını yutmak için sabırsızlanan çok sayıda köpekbalığı vardır. İş alanınızı inceleyin. Bütün işlerin riski vardır, ama uğraştığınız şey hakkında elinizden geldiğince çok şey öğrenerek bu riski büyük ölçüde azaltmanız mümkündür. Daha iyi kararlar alabilmek ve en iyisi olmak için bilgilenin. Herkes muhatabının en iyisi olmasını ister, hiç kimse aptallarla uğraşmak istemez—paralarını almak isteyenler dışında. Bilgi konusunda komik olan şey şudur: Onu edinmeye başlayınca bağımlısı olursunuz. Daha bilgili oldukça, kavrayışınız iyileştikçe, daha çok uzmanlaşırsınız ve ilgi alanınız tutkuya dönüşür. İnsanlar bilginizi takdir edip size saygı duyarlar. Tavsiye alm
Koçluk bir işin nasıl yapılacağı konusunda yol göstericilik yapmaktır. Kişilerin kendi kaynakları bir işi yapmaları, yaratmaları ya da nasıl yapacaklarını öğrenmeleri için yeterlidir. Dolayısıyla bu anlamda asıl ihtiyaç duyulan, “yaptıran” değil “yol gösteren”dir. Koçluk, hayatın akışı içerisinde daha doyurucu bir yaşam sürmeyi amaçlayan kişilere destek amaçlı bir “kişisel gelişim modeli”dir. Hayatımızda ciddi bir problem olmadığı halde yaşam amacımızı birlikte sorgulayabileceğimiz, bugüne kadar işimize yaramayan düşünce ve alışkanlıklarımızı tekrar gözden geçirebileceğimiz güvenilir ve sırdaş bir dost kazandırır koçluk. Yaşam koçluğunda; hayatınızın çeşitli alanlarında değişim ve gelişim istiyorsanız ve bunun için bir koça ihtiyacınız varsa, bu süreç içinde yanınızda (güvenilir, dürüst) bir dost ve sırdaş istiyorsanız; karşılaştığınız sorunlar için birebir ya da gruplarla çalışma yöntemiyle bize katılabilir ve destek alabilirsiniz. Daha planlı, kalıcı ve etki
Organizatörlerle yaptığım ilk görüşmede, onları bok- sporu konusunda rauntları atlatabileceğime inandırmayı başarmıştım. Pek memnun kalmışlardı, bir psikoloji doçentinin, hem de bir kadın doçentin boksla ilgilenmiş olması hoşlarına gitmişe benziyordu. Daha sonraki görüşmelerde ise organizatörler benim, böylesine uzmanlık gerektiren bir alanda çok ciddiye alınması gereken bir yarışmacı olabileceğimi kesinlikle saptamış bulunuyorlardı. Bu da yarışmaya katılabileceğim demekti. Derken ilk yarışma akşamı gelip çattı; bu engeli bir solukta aşıverdim. Savaşım başlamıştı. Haftalar geçiyor, cevaplandırdığım soruları yeni sorular izliyor ve ben başa doğru güreşiyordum. Her hafta belirli bir parayı kazanıyordum; bu da beni daha da isteklendiriyordu. Benim amacım büyük ödülü kazanmaktı; buna erişebilmek için kazandığım bu küçük, fakat benim olan ödülleri geri çevirip duruyordum. Yarışmaya katılmazdan önce sürdürdüğüm uzun, yoğun öğrenme döneminde olsun, daha sonra