Not alma, bir konuyla ilgili bilgilerin özetlenerek ileride kullanılmak amacıyla belli bir yere yazılması işlemidir. Etkili öğrenmede not almanın ve alınan notlardan yararlanmanın öteki öğrenme araçlarından farklı ve özel bir önemi vardır. Bu bölümde; not almanın gereği, önemi ve not alma türleri ile not alma ilke ve kuralları, not alma biçimleri, alınan notlardan yararlanma ve notların saklanması konulan üzerinde durulmaktadır. • Okuduklarınızdan, gördüklerinizden, duyduklarınızdan ya da düşündüklerinizden not alır mısınız? • Not alma, öğrenirken size ne tür kolaylıklar sağlamaktadır? • Aldığınız notları nereye yazıyorsunuz? Bunları daha sonra temize çekiyor musunuz? • Ders sırasında konuşulanlardan not almak için yeterli zamanı bulabiliyor musunuz? Bunun için öğretmenden süre istediğiniz oluyor mu? • Aldığınız notlardan daha çok nerele
Okuma anında çevresel olumsuz etkileri en aza indirebilmek gerekir. Okuma sırasında gözler çabuk yorulur. Yorulan gözleri dinlendirmek için, avuç içleri, tam göz yuvarlaklarının üzerine getirilerek; çok bastırmadan ve tam bir karartma oluşturacak biçimde konur. Böylece, göz üzerindeki avuç içi ısısı, gözleri yatıştırarak, bir gevşeme yaratır. Bu uygulamanın başında, karanlıktaki gözlerin önünden ışık panldamalarının geçtiği görülür. Bu panldamalar geçinceye değin gözler aynı durumda kapalı tutulur. Bu biçimde birkaç dakika bekledikten sonra gözler açılarak yeniden okumaya başlanırsa, gevşemiş ve rahatlamış gözlerle okunan metin daha kolay anlaşılacaktır. Gözlerin çabuk yorulmasından sakınmak için elden geldiğince uygun ışık altında okuma yapılmalıdır. Ayrıca: 1. Görme yorgunluğu duyulduğu anda, okuma konusu değiştirilerek, daha kolay bir konu ele alınabilir. 2. Gerek duyulduğunda okurken sık aralarla gözler dinlendi-rilebili
Uygun zamanı kolla. Her zaman her şeyin bir zamanı vardır. Hiçbir şey zamanı gelmiş bir düşünceden daha güçlü değildir. İşte akıl burada başlar, bir komutan güçsüzken savaşa girmez, geri çekilmeyi bilir. Düşmanı güçsüzken onu savaşa zorlar. Hayat da böyledir. DERLEYEN... (EDİTÖR) İletişim:[email protected]
İlk bilimsel çalışmalar Çin ve Hint'te başlamış daha sonra Mısır ve Mezopotamya'da devam etmiş; bu coğrafyalarda astronomi, tıp, topografya, matematik, mühendislik gibi bilimlerin temelleri atılmıştır.
Antik Yunan dünyasında doğa filozoflarının ilk nedenden yola çıkarak yaptıkları spekülatif doğa açıklamalarıyla oluşan doğa felsefesi Antik çağda olduğu gibi Orta Çağda da doğa bilimi olarak anlaşılmıştır. Bu dönemde filozofların hem felsefeyle hem de müzikten fiziğe kadar pek çok alanın olgularıyla ilgilendikleri görülmektedir. Pythagoras matematiğin, Archimedes de fiziğin temellerini atmıştır.
Pythagoras, matematik ile müzik arasında bir bağlantı kurmuş, evrenin bir sayı uyumu olduğunu; kozmolojik düzenin temelinde matematik orantılar bulunduğunu ileri sürmüştür. Pythagorasçıların daha sonraki büyük başarıları astronomide olmuş; yeri evrenin mer
Felsefe, bilim ve onun ulaştığı sonuçları da içine alan tüm varlığı anlamaya ve açıklamaya çalışır. Bunu yaparken bilim üzerine düşünür, bilimin sonuçlarından yararlanır ve sorularıyla bilimin ufkunu genişletir. Felsefe araştırmaları dile getirilmiş kavram ve tanımlarla uğraşır ve "nedir"li sorular sorar. Bilimler ise daha çok "nasıl" lı sorular sorar; her bilim dalı kendi açısından "Evren nasıldır?" diye sorar ve bu sorunun ardından evren ile ilgili açıklamalarda bulunur, çünkü bilimler dünyayı açıklama denemeleridir. Demek ki felsefe ile bilimler yaptıkları işin bir bölümünde çakışmaktadırlar; her ikisinin de sonuçta yaptığı 'açıklama'; yargıda bulunma; bir bilgi ortaya koymadır. Bu bilgi felsefede kavramlara ilişkin iken, bilimlerde yaşanılan dünyanın objelerine, somut olaylarına ve olgularına ilişkindir. Bilimin dilini dünyaya yönelmiş bir dil olarak belirlersek, işte felsefe bu dil üzerine düşünüp, derinleştiğinde bu dile ilişkin yargılarda; açıklamalarda bulunur ve ortaya bi
Yapılan araştırmalar bireylerin daima tutumlarına uygun davranmadıklarını göstermiştir. Bir tutumun davranışa dönüşüp dönüşmeyeceğini belirleyen faktörler şunlardır:
• Tutumun kuvveti: Kuvvetli bir tutumun davranışa dönüşme olasılığı daha fazladır. Tutumun davranışa dönüşüp dönüşmeyeceğini tayin eden en önemli faktör tutumun kuvvetidir.
• Ortamın özellikleri: Bazı durumlarda içinde bulunulan ortam tutumun davranışa dönüşmesini güçleştirmektedir.
• Beklentiler: Bir tutumuna ilişkin davranışının olumsuz sonuçlar doğurabileceğini gören kişinin tutumunu davranışa dönüştürme ihtimali azalacaktır.
TUTUMLARIN OLUŞMASI
Tutumlar, büyük çoğunluğu 20-25 yaş arasında olmak üzere, öğrenilerek kazanılır. Birey tutumları oluşurken şu faktörlerden etkilenir:
Duygunun açık bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Ancak duygunun üç yönünden söz etmek mümkündür. a) Duyguların fizyolojik yönü: Bir takım fizyolojik tepkiler duygularımıza eşlik eder. Duyguların şiddeti arttıkça, fizyolojik tepkilerinde şiddeti artar. Duyguların fizyolojik tepkilerinin ortaya çıkmasında sinir sistemimiz önemli bir rol oynamaktadır. Sinir sistemimizin beyin ve omurilikten oluşan kısmına merkezi sinir sistemi denir. ' Beyin ve omuriliği vücudun diğer kısımlarına bağlayan sinir ağına ise, peri-ferik sinir sistemi denir. Periferik sinir sistemi otonom ve somatik sinir sistemi olmak üzere ikiye ayrılır. Somatik sinir sistemi iskelet ve kas hareketleri gibi istemli hareketlerimizi kontrol eder. Otonom sinir sistemi ise, kalp atışı, sindirim, iç salgı bezlerinin faaliyetleri gibi bizim kontrolümüz dışındaki faaliyetleri düzenler. Otonom sinir sist