Öğrencilerin birçoğunda ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ vardır. Buna şu örneği verebiliriz: Çevresinden, arkadaşlarından devamlı olarak matematik dersinin zor olduğunu duyan öğrenci, bu derse önyargıyla yaklaşır. Girdiği matematik sınavından da zayıf alırsa şunu söylüyor: ‘Ne yaparsam yapayım matematikten başarılı olamayacağım.’ Bundan sonra da matematik sınavlarına hiç çalışmıyor ve hep zayıf alarak bu düşüncesini iyice pekiştiriyor. ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ ile ilgili şu hikâye meşhurdur: Köpekbalığını ortadan cam bölme ile ayrılma büyük bir akvaryuma koyarlar. Diğer tarafa da küçük balıklar koyarları Acıkan köpekbalığı, küçük balıkları yemek için her hamle yapışında burnu cama çarpar. Bunu yüzlerce kez yapınca, artık hiç hareket etmez olur. Bu arada camı kaldırırlar, öbür taraftaki balıklar köpekbalığının önü
‘Dünyanın neresinde olursa olsun 'Kaçınızda konsantrasyon sorunu var dediğimde % 95 elini kaldırıyor. Elini kaldırmayan % 5 ise, zaten beni dinlemeyenler.’ Tony Buzan Konsantre, kelime olarak ‘Yoğunlaşmış, koyu, en yüksek.’ anlamlarına gelmektedir. Eğitimde ‘Konsantre olmak’ ise dikkatin bir yerde toplanmasına denir. ‘Deha, belli bir konuya yöneltilmiş, derki bir dikkatin mahsulüdür.’ ‘Pek çok insan, hayatta becerisi, zekâsı ve hatta cesareti olmadığı için değil, yalnızca enerjisini bir hedef etrafında toplamadığı için başarısız olmuştur.’ Hubbart İnsan hedefine odaklanırsa, odaklandığı hedefte en mükemmel olur. Yeter ki hedefinde sıkılmasın. Odaklanmışlığı devam etsin. Odak deyince aklıma geldi. Normal şartlarda güneş ışınları ormanda yangın çıkarmaz. Kağıdı, otu tutuşturmaz ama bu güneş ışığına bir mercek koysanız, ışığı bir yere biriktirip odaklasanız, bu odaklanmış ışıkla ot ve kağıdı tutuşturup ateş yakabilirsiniz. Bir orman mühendisi anlatmıştı. ‘Yazın ç
Şöyle bir söz vardır. Gözüne kibriti veya bir çöpü çok yaklaştırırsan, ormanı göremezsin. Küçücük bir şeye olduğundan fazla değer verirsen; ondan, mukayese edilemeyecek kadar değerli olanları göremezsin. Bundan dolayı gözümüzün önündeki şeylerin arkasına ara sıra bakarak, küçük şeyler uğruna neleri kaybettiğimizi görürüz. İleride ‘Tüh! Ne büyük hazineleri kaybetmişiz.*.' dememek için şimdiden, şu soruları kendimize soralım. ‘Hayatımızda en fazla neye zaman ayırıyoruz? Bu zaman ayırdığımız şeyler gerçekten zaman ayırmaya değer mi? Bunlardan çok daha fazla zaman ayrılması gereken konular var mı? Kendime rehber edindiğim, modellediğim insanlar, en çok neye zaman ayırmışlar?’ Öğretmen arkadaşlara ‘Niçin kitap okumuyorsun?’ diye sorduğum da, ortak klişe cevap hazır: ‘İnan ki zamanım yok. Zaman bulsam okurum.’ diyor. Ben de: ‘Dün akşam ne yaptın, anlatır mısın?’ dediğimde bana filmlerden bahsetmeye başlıyor. Demek ki zaman yok demek 'Boş işlere zaman var, dolu işlere yok.' demek ol
Amerika'da bir İngilizce öğretmeni öğrencilerine: - Gelecekte nasıl bir hayat yaşamak istediğinize dair bir kompozisyon yazınız, der. Bir seyisin oğlu hayalindeki hayatı, yüz dönüm arazi üzerine kurulmuş bir at çiftliği, ortada bir konak hatta konağın krokisi. Tam altı sayfa uzunluğunda bir ev ödevi yazarak öğretmenine verir. Bir hafta sonra öğretmen kâğıdı geri vererek: - Hayallerini kontrol altına al, senin bu şartlarda kompozisyondaki hayatı yaşaman imkânsız, yeniden yaz, der. Öğrenci babasına kâğıdı okuyarak, babasının görüşünü almak ister. Babası da: - Oğlum hayat senin, hayal senin. Hayalindeki hayatı değiştirmek istemiyorsan, yazdığını değiştirmeden iade edebilirsin, der. Oğlu da değiştirmeden öğretmenine kompozisyon kâğıdını iade eder. Öğretmen de bir verip kâğıdı geri verir. Aradan 20 yıl geçer. Yüz dönüm arazi üzerine kurulmuş olan, Amerika'nın en ünlü at çiftliğinin kenarında, lüks bir villan
‘Hür irade, konuyu bilerek karar verme gücünden başka bir şey dedin’ SOKRAT, öğrencilerini yetiştirirken: ‘Okuduklarınızı ve duyduklarınızı değil, kendi düşüncelerinizi, kendi içinizde olup bitenleri söyleyin. Başkalarının ağaçlarından meyve yeme alışkanlığından sıyrılarak, kendi bahçenizin fidanlarını yetiştirin. İşte o zaman, meyve yemenin zevkini tadacaksınız’ diyerek, öğrencilerinin kendi kişiliklerini ve iradelerini özgür düşünce ortamında geliştirmeye yöneltmiştir. insanlarda karar alma ve kararı yerine getirebilme özgürlüğü vardır. Karar alma birkaç olanak karşısında bunlardan birini seçebilme serbestisidir. İnsan bu yetkiyi küçüklüğünden beri kendinde bulur. Dolayısıyla düşünce özgürlüğü ve bunu uygulama yani hür irade doğal olarak insanda doğuştan vardır. Ancak hür irade; insanın her istediğini yapması, başkalarının zararına da olsa her düşündüğünü uygulamaya koyabilmesi değildir. Oysa hangi tür özgürlük olursa olsun, insanlara hiç bir zaman ve mekânda sınırsız
Günümüzün tanınmış sosyologları, bir kadının, evindeki görevlerini yerine getirmekle saygınlığını arttıramayacağını iddia etmektedirler. Bir kadın, bu görevleri ne kadar mükemmel yaparsa yapsın toplum bunu takdir etmiyor veya etmek istemiyor. İşte, bunun etkisi sonucunda günümüzün kadını nisbeten pasif kalmıştır. Gerektiğinde, "Ben sadece bir ev hanımıyım" sözlerini biraz kızarak sarf etmektedir.
Halbuki ev kadınlığı dünyanın en saygın mesleklerinden birisi değil midir? Gerek birey olarak kadın, gerekse toplum için bundan daha önemli, daha anlamlı ve daha takdire değer bir başka görev olabilir mi?
Bütün zamanını kocasına, çocuklarına, yuvasına harcayan bir kadın bununla gurur duymalıdır. Oynadığı rol, bir aktristin sahnede aldığı rolden çok çok farklıdır. "Sadece bir ev kadını" sözü büyük meziyetleri ifade eder.
Ev kadını olmak bir faz
Kocanıza Yeni Hobiler Kazandırın Ve Onu Kendi Haline Bırakın Bir erkeğin ilgilerini paylaşmak, onu mutlu edebilmenin bir şeklidir. Onda, sadece kendisinin olabilecek şeylere karşı bir merak uyandırmak da bir o kadar önemlidir. Andre Maurois, "Evlenme Sanatı’nda şöyle der: "Zevkler, karşılıklı saygı:görmedikçe hiçbir evlilik mutlulukla sonuçlanmaz: İki kişinin aynı şeyleri düşünmeleri, aynı görüş ve arzulara sahip olmalarını hayal etmek abes olur. Böyle bir durum imkânsız olduğu kadar arzu da edilmeyen bir durumdur" Öyleyse bırakın, kocalarınız evlerinin bir köşesinde pul kol-leksiyonu ya da istediği herhangi bir işi yapsın. Bu merakı size saçma gelebilir. Kıskanç olmayın. Bilâkis onu teşvik edin. Will Rogers'in biyografisini yazan Homer Croy, vaktinin çoğunu Santa Monika'daki Rogers çiftliğinde geçirirdi. Bay Croy'un anlattıklarına göre, Will Rogers bir gün antika bir Güney Amerika kamasına merak sarmış. Bayan Rogers kocasının bu garip merakını hoş karş