Büyük şirketlerde daha fazla takip gücü olan üst düzey yönetici ve patronlardan çok orta düzey veya kıdemli yönetici bulunmaktadır. Bunların hepsini de zirvedeki yöneticiler olarak adlandırmaktan oldukça mutluyum. Takipçilerinizin sayısının artması, ve organizasyonun hacminin büyümesi ile birlikte liderlik boyutu önem kazanmasına rağmen bir takımın, bölümün veya organizasyonun lideri olmaksızın iyi bir yönetici olabilirsiniz. Benim işaret ettiğim nokta yöneticiliğin liderlik boyutudur.
İngiliz demiryollarının önceki başkanı ve liderliğin uygulayıcısı ve öğrencisi olan Sir Peter Parker, liderlik etmenin(yönetmenin) birçok yolu olduğunu tespit ederek, yönetici/lider farklılığını çürütmektedir. O zaman bu konu yöneticinin nasıl yönettiği konusuna indirgenmektedir. Henry Mintzberg lider ve yöneticiyi birbirinden ayırır. Bu ayrım benim ve diğerlerinin büyük oranda düşünme ve davranışa temel olarak tanımladığı sol ve sağ beyin farklılığı ile ilişki
Böyle bir soruya verilecek yanıt "Türkiye'de okuma alışkanlığı var mı?" sorusunu da birlikte getirecektir.
Anadolu merkezli Osmanlı İmparatorluğu, etkisini üç kıtada hissettirdi ve Viyana kapılarına kadar ilerledi. I. Diinya savaşının sonucu olarak topraklarının büyük bir bölümü galip devletler tarafından işgal edildi. Ancak Türkiye, Mustafa Kemal önderliğinde devrimci bir grup ve halkın desteği ile işgalcileri geri çekilmeye zorlayarak "Kurtuluş Savaşın kazandı. Padişah ülkede ayrılmak zorunda kaldı. 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi. Osmanlılardan miras kalan Doğu geleneklerini, Batı uygarlığının idealleri ve uygulamalarıyla değiştirme çabalarına giren Mustafa Kemal, Türk halkını yüzyıllardır süren karanlıktan aydınlığa taşımanın yollarını araştırıyordu."
Türk halkının yaklaşık % 90'ı okuma - yazma bilmiyordu. Topraksızdı, eskimiş ekonomik sosyal geleneklere bağlıydı. Bu gerçekler Atatürk devrimlerinin rotasını çizdi. Atatü
Çocuklara okuma alışkanlığının edindirilmesi, çocuğun okul öncesi yıllarına dönerek ele alınması gerekir.
Çocuk okuma alışkanlığını, öncelikle aile içinde, sonra okulda ve çevresinin okumaya yönelik tutumuyla edinir ve geliştirebilir. Çocukların okuma alışkanlığını edinmesinde kullanılacak temel araç kitaptır. Okula gittiğinde, ilk kez kitaplarla karşılaşan çocuk, evde hiç okuma uğraşı yoksa, okuma işlemi ile okulu özdeşleştirmeye başlayabilir. Eğer okuma alışkanlığının geliştirilmesi isteniyorsa, çeşitli gelişme aşamaları, gereksinim ve ilgi alanlarının ötesine geçmeli. Aynı zamanda çocuk, kendisini değiştiren entelektüel gereksinimlere ve çevre koşullarına göre ayarlanması için yönlendirilmelidir.
Çocukların okuma alışkanlığı edindirmeleri ve geliştirmeleri ise okul ve kütüphane gibi kurumlarda gerçekleşir. Bu iki kurumun, bütün yaşamı boyunca eşgüdüm içinde çalışması, öğrenci öğretmen ilişkilerinin, küt
Temsil sistemlerini anladıktan sonra bu konuyla ilgili bol bol egzersiz yaparsanız, sizin hangi tür düşünce sistemini tercih ettiğinizi anlarsınız. Düşünce sisteminizi anladığınızda da, kendinizi ve düşüncelerinizi kontrol altına alabilirsiniz. Ayrıca, başkalarının düşünce sistemlerini bilirseniz, onlarla iyi bir iletişim ve ahenk kurabilirsiniz. Örneğin, görsel bir insanla dokunsal bir insanın konuşması sırasında ilginç diyaloglara şahit olabilirsiniz. Dokunsal biri, bir olayı anlatırken görsel kişi derhal lafa girerek, onun cümlesini tamamlayabilir. Zira, dokunsalların ağır ve durağan konuşması, görselleri deli edebilir. Ya da bir görsel, şekiller ve grafikler çizerek bir işitsele önemli bir sunum yapıyorsa, kendine göre bu sunum çok başarılıdır. Ancak işitsel kişi muhtemelen şöyle diyebilir: - Bu grafiklerden bir şey anlayamıyorum. Bunu bana daha kısa bir şekilde anlatabilir
Başarıyla aranızda, tutumumunuz yer alır. Hayatta başarılı olanlar ve olamayanlar arasındaki fark şudur: Başarılı olanların yaşamlarını en iyi şekilde geçirilmiş saatlerinin, en büyük iyimserliklerinin ve zaferle en dolu olan deneyimlerinin düşünceleri yönetir ve yönlendirir. Diğer yandan başarısız insanlar, geçmişteki yenilgileri ve şüpheleri ile yönlendirilir ve kontrol edilirler. Uzaklığınız, bir tutum kadardır!
İnsanlar genellikle başkalarının yardımları sayesinde bir şey olduklarını düşünürler. Hayattaki konumlarını, koşulların belirlediğini ifade ederler. Hislerine engel olamadıklarını düşünürler. Ne var ki; bizi biz yapan, etrafımızda bulunanlar değildir. Sonuçta, hayata bakış açımızdan kendimiz sorumluyuz. Nazi Almanyasında bir esir kampından sağ çıkmayı başaran Victor Frankl şöyle diyor: "Kişinin her türlü koşul altında kendi tutumunu belirleyebilmesi, onun elinden hiçbir zaman alınamayacak olan en son insan özgürlüğüdür."
İlişkilerimizde hangi mantıksal düzeylerde ilgilendiğimizi anlamak için "Ne yapmak gerek?" sorusu akla gelebilir. Bunun için konuşulan dil ve kullanılan beden yeterli ipuçları verecektir. Şimdi bunu bir örnekle pekiştirelim.
Çevre: Bilgisayar kullanmayı öğrenmek için önce iyi bir kursa gitmeliyim.
Davranış: Bilgisayar kullanıyorum. Beceri: Bilgisayarın isimdeki önemini kavrıyorum. İnanç ve değerler: Bilgisayar kullanmayı bilmek günümüzde en geçerli nitelik haline gelmiştir. Kimlik: Ben bir bilgisayar uzmanıyım. Eğer konuşmaları dinlersek insanların mesajlarını hangi mantıksal düzeyde iletmeye çalıştıklarını rahatça kavrarız. Dolayısıyla kullanılan dil bir NLP uzmanı için önemlidir. NLP insan davranışlarının yapışma çok dikkat eder.
Günlük hayatımızda çok sık karşılaşırız. Bazı insanlardan bir şeyler yapması istendiğinde çoğu zaman "yapamam"
Kontrol edilen kişi bir robot değildir. Kişiler toplumların mekanik kuklaları veya kültürlerinin hareketsiz ürünleri değildir. Sosyalizasyon genellikle kişiye dışından dayatılan bir süreçtir ve kişi üzerinde etkilidir. Fakat unutmayalım ki hem süreçlerin hem de durumların aktörü kişidir. Kişi sosyalizasyon sürecine ve kültürel durumlara tepkide bulunur ve bunlar içinde eylemde bulunur.
Yukarıda kişinin düşünen ve karar veren canlı olduğunu belirtmiştik. Kişi soyut bilgi bîriktirebilir ve bu bilgiyi planlama ve kendini yönlendirme için kullanma yeteneğine sahiptir. Kişinin kültürel güçlerin zavallı bir kurbanı olmaktan fazla bir şey olmadığını sanmak bilimsel açıdan saçmadır. Ancak şurası da açıktır ki, kişi sosyal alışkıların yaratışıdır. Kişi her düşünce ve hareketi planlayabilir ve yansıtabilir. Rutin davranışlara kendini uyarladığı zaman yaşamın çok daha basitleşeceğini bilir.
Bu ör