"Gözünüzün gördüğüne" inandığınızı düşünebilirsiniz fakat gözlerinizle gördükleriniz, gerçek dünyadaki imajlardan oldukça farklı şeylerdir. Beynimize iletilen trilyonlarca büyüleyici elektro manyetik enerjiden çok küçük bir kısmı gözde tutulur. Siz de aslında dünyanın çok az bir kısmını görürsünüz. Bu enerjinin çok büyük bir kısmı henüz sinir sisteminize bile ulaşamadan atılır.
Kurbağalar üzerinde yapılan bazı deneyler gözlerin, sizi ilgilendirmeyen görsel bilgileri beyne ulaştırmadığını göstermiştir. Massachustts Teknoloji Enstitüsü'nden Jerry Lettvin yaptığı bir deneyde, bir kurbağayı hareket edemeyecek bir şekilde 7 inçlik bir kürenin yarıçapına yerleştirdi. Daire içerisinde farklı noktalara çeşitli nesneler konuldu ve hareket ettirilmek suretiyle de yerleri değiştirildi .Ardından klasiklerin birinde denildiği gibi "Kurbağanın gözü, kurbağanın beynine ne diyor?" sorusunun cevabını bulmak için kurbağanın göz sinirlerine mikro elektrotlar yerleştirildi. Kurbağay
Beyniniz gözlerinizin sağladığı verileri nasıl anlamlandırır ve gelen girdileri nasıl sınırlar? Beyninizin de sizin dosyalama sisteminize benzeyen bir sistemi bulunmaktadır. Bilgiler alınır ve konularına göre tasnif edilir. Beyinde hemen hemen her şeyin bir yeri vardır ve yeni bilgiler rahatlıkla ilgili yere yerleştirilir. Diğer dosyalama sistemlerinde olduğu gibi konu başlıkları belli bir düzene göredir. Örneğin;' Susan'ın okulu, Susan'ın diş ağrısı ve Susan hakkındaki herhangi bir bilgiyi içeren dosyalar mevcuttur. Yine "Aile" adını verdiği bir çekmecede dosyası var. "Öğrenci", "Bayan", "Kızlar" ise diğer dosyaları... Bunlar arasında da sürekli bir karşılıklı etkileşim mevcut. Örneğin diş ağrısı "Ağrılar" adlı genel bir dosyanın "Dişçi" adlı alt dosyası içerisinde yer almakta. Bu karşılıklı etkileşimler anlamlı bir şekildedir ve hemen bulunabilecek tarzda yerleştirilmiştir. Böylelikle Susan'ın diş ağrısı, metin içerisindeki diğer dosyalar arasından rahatlıkla bulunur.
Robert Herrick Sonuna dek çaba gösterin ve asla kuşkuya düşmeyin. Hiçbir şey o kadar zor değildir, araştırın yeter. demektedir.
Endişe: Zihinde oluşan ince bir korku akıntısıdır, ne kadar uzun sürerse bıraktığı izler de o kadar derin olur.Endişe ve korku; insanı başarı merdivenlerine tırmanmaktan alıkoyan en önemli unsurlardandır. Korku ve endişe, ölçülü olduğu müddetçe insana zararlı değildir; ama ölçü aşıldığında hayat çekilmez olur. Bizler zihnimizi olumlu ya da olumsuz şekilde kullanabiliriz. Beynin en olumsuz kullanma şekli; korku ve endişe ile yaşamasıdır. Endişe ve
İslam büyüklerinin hepsi, çok okumuşlar da büyük olmuşlar. Onlardan birkaç tanesinin nasıl okuduğunu modellemek amacıyla buraya yazıyorum.
İbn-i Sina (980-1037) diyor ki: ‘Geceleri hep okumakla, yazmakla meşgul oldum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içerek açılır, yeniden çalışmaya koyulurdum.’
İbni Rüşd (1126-1198), eserleri Avrupa'da yüzyıllarca okutulan Endülüslü bilgin, sürekli kitap okurdu. Kitap okumadan geçen iki gecesi vardır: Biri evlendiği gece, diğeri babasının vefat ettiği gecedir.
Nevevi (1233-1277) 24 saatte bir yemek yerdi. Kitap okumaya daha fazla zaman ayırmak için böyle yapardı. Hiç evlenmedi. Çok eserleri vardır. Yavuz Sultan Selim, (1470-1520) günde ortalama sekiz saat mutlaka kitap okurdu. Mısır Seferi'ne giderken üç katır yükü kitap götürmüştü. Yavuz'un dostu, yaveri diyor ki:
‘Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’ Kanuni Sultan Süleyman Halkın arasında en büyük makam-mevki, en büyük zenginlik ve rütbe padişah, kral olmaktır. Halbuki bundan çok daha büyük bir nimet vardır. O da bir nefes alacak kadar sıhhatli olmandır. Çünkü kral olsan bile bir nefes alamadığın takdirde ölürsün. Aldığın bir nefesi, geri veremezsen yine ölürsün. Öldükten sonra istersen dünyayı sana versinler ne önemi var! insan sağlıklı olduğu zaman, sıhhatinin değerini anlayamaz. Ne zaman kaybederse, o zaman anlar; fakat iş işten geçmiş olur. Peygamberimiz ümmetini şöyle uyarmaktadır: ‘Beş şey gelmeden, beş şeyin değerini biliniz. 1. Hastalık gelmeden sıhhatin, 2. İhtiyarlık gelmeden gençliğin,
‘Bazıları her şeyi olduğu gibi görür, 'Niçin?' diye sorar. Ben hiç var olmamış şeyleri düşünürüm, 'Neden olmasın?' diye sorarım.’ George Bernard Shaw İnsanın hayatı boyunca kendine devamlı sorular sorması gerekir. Bu soruların en önemlisini Peygamberimiz söylemiştir: ‘Bugün Allah için ne yaptın?’ Bu sorunun cevabını kalbiniz rahat bir şekilde cevaplandırabilirseniz, siz hayatta çok kârlı bir iş yapıyorsunuz demektir. Bunun yanında şu hadis otomatik olarak akla geliyor: ‘İki günü eşit olan aldanmıştır.’ 1. Asıl hedefim nedir? (Üniversite mi, kariyer mi, para mı, hava atmak mı?) 2. Hangi kaynaklara sahip olsaydım, başarısızlık duygusunu yenerdim. Başarılı olanlarla kendimi kıyaslayarak daha iyi çalışırdım. 3. Hedefim gerçekleştiğinde hayatım hangi yönlerden farklılaşacak? (Peygamberimizin ‘Ya ilim öğenin, ya da öğretin veya bunlara yardımcı olun. Kesinlikle dördüncüsü olmayın.’ sözünün ilk ikisine gireceğim. Mimar olacağım, arkadaşlarımın
Öğrencilerin birçoğunda ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ vardır. Buna şu örneği verebiliriz: Çevresinden, arkadaşlarından devamlı olarak matematik dersinin zor olduğunu duyan öğrenci, bu derse önyargıyla yaklaşır. Girdiği matematik sınavından da zayıf alırsa şunu söylüyor: ‘Ne yaparsam yapayım matematikten başarılı olamayacağım.’ Bundan sonra da matematik sınavlarına hiç çalışmıyor ve hep zayıf alarak bu düşüncesini iyice pekiştiriyor. ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ ile ilgili şu hikâye meşhurdur: Köpekbalığını ortadan cam bölme ile ayrılma büyük bir akvaryuma koyarlar. Diğer tarafa da küçük balıklar koyarları Acıkan köpekbalığı, küçük balıkları yemek için her hamle yapışında burnu cama çarpar. Bunu yüzlerce kez yapınca, artık hiç hareket etmez olur. Bu arada camı kaldırırlar, öbür taraftaki balıklar köpekbalığının önü