Gülümsediğiniz zaman o da size gülümser, kaşlarınızı çattığınız zaman o da size kaşlarını çatar. Şarkı söylerseniz şen ortamlara çağrılırsınız. Düşünürsen iz düşünenlerin arasına kabul edilirsiniz. Dünyayı severseniz etraftnızda sizi seven insanlar bulacaksınız ve tabiat bütün hazinelerini önünüze serecektir. Tasayı aramak, karşılamak, büyütmek ve geliştirmek sanatını iş edinen insanların sayısı şaşılacak kadar çoktur. Bunlar bu işte daima başarılı olurlar, zira üzüntü arayan kimse onu mutlaka bulur. Zihnini üzüntüye açık bırakması yeterlidir. Anlatılanlara göre, Batı Amerika' da büyük ormanlar tarla haline getirilirken bellerinde tabanca ve bıçak taşıyan muhacir işçiler arkadaşlarıyla sık sık kavgaya tutuşurlarmış. Silahsız göçmenler ise pek nadir çatışırlarmış. Silahlı adamın silaha davranmasına sebep olan bir hadiseri silahsız adam sözle kolayca halledermiş, çünkü silahsız göçmenler çalışırlarken silahlarına değil hoşgörülerine ve şen mizaçlarına güvenerek ç
Kaygı tepkisinin biyolojik yapıda oluşturduğu olumsuzluk ve düzensizlikleri daha önce görmüştük. Bu dengesiz biyolojik tepkiler, vücutta, daha sonraları zararlı ya da hastalıklı bir yapı oluşumuna neden olabilecek etkilerdir. Zihin ve beden birbirinden ayrılmayan bir bütün oluşturduğuna göre varlığınızın bu iki yanı arasındaki etki-tepki özelliğini farklı bir biçimde kullanarak da olumlu bir bağlantıya yol açabiliriz. Yoga gibi Uzakdoğu geleneklerinde kullanılagelen değişik gevşeme teknikleri, bahsettiğimiz duruma bir örnek oluşturmaktadır. Bunlar, zihnin bedende yol açtığı olumsuzlukları tam tersi yönde hareket ederek olumluya dönüştürme teknikleridir. Zihnin bedende yol açtığı düzensizliklerin (kalp atışının hızlanması, düzensiz nefes alıp verme, terleme, vb.), üzerlerine gidildiğinde etkilerini azaltabildikleri bir gerçektir. Korku, kaygı gibi olumsuz etkenlerin vücutta yarattığı gerginliği hafifletme yollarından biridir bu aslında. Bir bilinç çalışması. Bu bağlamda yapıla
Araştırmalara göre kaygı duyduğumuz şeylerin yüzde 40'ının hiç gerçekleşmediği; Yüzde 30'unun geçmişte kaldığı ve çaresinin olmadığı; yüzde 12'sinin başkalarıyla ilgili ve bizi hiç ilgilendirmeyen işler olduğu; yüzde O'unun gerçek ya da hayal ürünü hastalıklarla ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Yalnızca yüzde 8'inin kaygılanmaya değer şeyler olduğu anlaşılmıştır.
Kaygının iki türünden bahsedebiliriz: "Bizden bağımsız kaygılar" ve "Bize bağlı kaygılar". 'Yarın hava yağmurlu olacak mı?" diye düşünen bir çiftçinin, bu durumu değiştirmek için yapabileceği hiçbir şeyin olmaması, kaygısının temelinde dış etkenin var olmasıyla ilgilidir. Bize bağlı kaygılar, tamamen bize özgü olan, kendi ruhsal yapımızın ürettiği kaygılardır. Bu tür kaygılan kendimiz ürettiğimiz için, tüketmek de kendi elimizde. Kendimizden kaynaklanan kaygılarımızı bir düşünelim. Neler olabilir? Sınav, gelecek, iş hayatı, ailemizin geleceği gibi. Bu kaygılarla, çiftçinin taşıdığı kay
Eğer kafanızdaki şablona uygun hareket ederseniz kendinizi rahat hissedersiniz. Tutumlarımız pozitif veya negatif önyargılarımıza göre şekillenirler. Ve bu güvenli bölgeye doğru hareket eden sibernetik eğilim olağanüstü güçlü olabilir. Son zamanlarda önyargı psikolojisi alanında öncü olan Prescott Leck birçok araştırma yaptı. O, insan kişiliğini 'fikirler sistemi' olarak algıladı ve bu sistemde fikirlerin hepsi birbirleriyle tutarlıymış gibi görünmek zorundadır. Sistemle uyumlu olmayan fikirler reddedilir, yani onlara inanılmaz. Uyumlu görünen fikirler kabul edilir. Bütün bunların merkezinde kişinin şablonları, önyargıları vardır. Lecky bir öğretmendi ve binlerce öğrenciyle ilgili deneyimleri vardı. Onun teorisine göre bir çocuk özel bir konuda öğrenme sıkıntısı çekiyorsa bu durum, o çocuğun, o konuyu öğrenmeye kendini uygun görmemesi sonucu ortaya çıkıyordu. Çocuğun algılamasına hitap edilerek konu hakkındaki görüşleri değiştirilebilirdi. Bunun sonucunda olağanüstü başa
Önyargılar sadece hayatınızın bir bölümüyle ilgili değillerdir. Birçok insan sosyal hayatlarında ve ev hayatlarında, profesyonel davranışlarına kadar kolayca yayılabilecek negatif önyargıları biriktirme eğilimindedirler. Örneğin, bir organizasyonda veya bölümde bir ve iki numaralı pozisyonlar arasındaki büyük psikolojik bölünmeyi ele alalım. Teknik olarak iki bölüm arasında çok az farklılık vardır, fakat kaç yönetici yanlış bölümde bulunduklarını anladıklarında açmaza girecektir? Veya bir iş konuşmasında sıradan bir yönetim işi için ne söylenebilir? Bir konuşma yönetim kurulunda kendi ofisindekinden nasıl farklı olabilir? Bazıları için dünyalar kadar farklı olabilir. Soru 'Ben bunu yapabilir miyim?' şeklinde değil 'Kendimi nasıl gördüğümle yaptığım şey uygun mu? Bu ben miyim?' şeklinde olmalıdır. Gayet tabi cevap da kendinizi olmak istediğiniz gibi görecek şekilde olmalıdır. Kendinizi önceki hayatınızın tam tersi, farklı bir insan gibi görmek zorunda değilsiniz. Sadece daha ö
Başarının günündeki en büyük engel ve aşılması gereken ilk engel güvensizliktir. Kendimize inanmamamızdır. Bütün başarısızlıkların nedeni; kendimize karşı beslediğimiz güvensizliktir. Kendine inanan; güven bulur.
Kendine inanmayan; güven kaybeder. Bir çok insan vücutça çok kuvvetli oldukları halde kendilerine güvenleri olmadığından, iş görmek, başarılı olmak için içlerinde en ufak bir kuvvet bulamazlar. Gerçek kuvvetliler kendilerine tam güveni olanlardır. Kendi yeteneklerine güvenmeyenler dünyanın en zayıf .insanlarıdır. Washington İrving: "iyi şekillenmiş disiplinli bir yetenek, daima layık olduğu iş ve güveni bulur; ama o kendini aramalarını beklemelidir. Çok mütevazı, birçok değerli insan bir kenarda ihmal edilmiş dururken; değersiz fakat her ne pahasına olursa olsun başarılı olmak için ileri atılmış pek çok kimse de başarıyı yakalamıştır. Bu adamların da hız ve ileri atılma, güven ve kendine inanma gibi değerleri olduğunu ve bunlar-s
Robert Herrick Sonuna dek çaba gösterin ve asla kuşkuya düşmeyin. Hiçbir şey o kadar zor değildir, araştırın yeter. demektedir.
Endişe: Zihinde oluşan ince bir korku akıntısıdır, ne kadar uzun sürerse bıraktığı izler de o kadar derin olur.Endişe ve korku; insanı başarı merdivenlerine tırmanmaktan alıkoyan en önemli unsurlardandır. Korku ve endişe, ölçülü olduğu müddetçe insana zararlı değildir; ama ölçü aşıldığında hayat çekilmez olur. Bizler zihnimizi olumlu ya da olumsuz şekilde kullanabiliriz. Beynin en olumsuz kullanma şekli; korku ve endişe ile yaşamasıdır. Endişe ve