Hergün Yapılan İşle Uzak Sonucun İlişkisi Zihinlerde Hep Canlı Tutulmalıdır İnsanlar her gün işlerine gelirler ve her gün yaptıkları işi yine yaparlar. Ne kadar iyi yapılırsa yapılsın her gün aynı şekilde yapılan iş, uzak sonuca "harika" bir katkı sağlamayacaktır. İş her gün biraz daha geliştirilmelidir. İşin hergün biraz daha geliştirilmesi, "somut biçimlerdeki" gelişme değildir. Eğer işin geliştirilmesi heyecanı ve arzusu duyuluyorsa dünkünün aynısı da yapılsa iş gelişiyor demektir. Bugün daha iyi olacağız isteği bugün ya da yarın olmasa bile öbür gün mutlaka somut bir katkı meydana getirecektir. Yani uzak sonuçta üstün başarı... Ne var ki biz hergün yapılan işle uzak sonuç arasındaki ilişkiyi sanatkârca hatırlatmalı, bu ilişkiyi zihinlerde hep canlı tutmalıyız. Bir yol: Akşam "ekibi" toplayıp o günü tartışmanız, uzak sonucun resmini hep birlikte incelemeniz, o resim içinde herkesin mutlu ve tatminkâr yerini göstermeniz, yarın sabah herkesin işe "gelişti
Koca halatları, kendirleri bir inceleyin. Yüzlerce ton ağırlığındaki mermerleri çok büyük vinçlerin kancalarına bir halat bağlayarak o ağırlığı kaldırıyorlar. Dikkatlice baktığımızda o halatın binlerce incecik liften oluştuğunu görürüz. Bunlar 10 gramı taşımayacak kadar ince olmalarına rağmen, birleşerek dev ağırlıkları kaldırabiliyor. Bizler de saniyelerimizi değerlendirerek bir tane fazla test çözmeye, bir kelimeyi öğrenmeye çalışmalıyız ki, yarın o ağırlıkları kaldırabilelim. Yoksa halatı kalın olanlar, istedikleri fakülteyi kaldırır götürürler, biz de geriden nal toplarız. Haydi bir test daha çözüp, bir lif daha atarak yarın meydana çıktığımızda kazanacağımızdan çözüm olalım. Çalışkan bir öğrencimi sınavı kazandıktan sonra gördüm.
- Sen sınıfta ders anlatmak için ayağa kalktığında heyecanlanıyor' dun, sınavda da heyecanlandın mı? diye sordum.
- Hayır hocam, kend
Şöyle bir söz vardır. Gözüne kibriti veya bir çöpü çok yaklaştırırsan, ormanı göremezsin. Küçücük bir şeye olduğundan fazla değer verirsen; ondan, mukayese edilemeyecek kadar değerli olanları göremezsin. Bundan dolayı gözümüzün önündeki şeylerin arkasına ara sıra bakarak, küçük şeyler uğruna neleri kaybettiğimizi görürüz. İleride ‘Tüh! Ne büyük hazineleri kaybetmişiz.*.' dememek için şimdiden, şu soruları kendimize soralım. ‘Hayatımızda en fazla neye zaman ayırıyoruz? Bu zaman ayırdığımız şeyler gerçekten zaman ayırmaya değer mi? Bunlardan çok daha fazla zaman ayrılması gereken konular var mı? Kendime rehber edindiğim, modellediğim insanlar, en çok neye zaman ayırmışlar?’ Öğretmen arkadaşlara ‘Niçin kitap okumuyorsun?’ diye sorduğum da, ortak klişe cevap hazır: ‘İnan ki zamanım yok. Zaman bulsam okurum.’ diyor. Ben de: ‘Dün akşam ne yaptın, anlatır mısın?’ dediğimde bana filmlerden bahsetmeye başlıyor. Demek ki zaman yok demek 'Boş işlere zaman var, dolu işlere yok.' demek ol
Çoğu kişinin aklına ‘sağlık’ deyince yalnızca bedense sağlık gelir. Oysa sağlıklı olmak beden sağlığı yanında rul sağlığını da içerir. Ne kadar ‘sağlıklı’ olursanız olun, kendinİ2 yine de ‘iyi’ hissetmeyebilirsiniz. Bedensel sağlık ile rul sağlığı arasında keskin bir sınır yoktur. Birbirlerini hem olum suz hem de olumlu yönde etkileyebilirler. Beden ve ruh sağlığımızın yerinde olması birçok unsur bağlıdır. Bu unsurlardan birincisi; doğduğumuz an için girdiğimiz, toplumun en küçük yapı taşını oluşturan ailemizdi Çocukların bedensel ve ruhsal açıdan sorunlarının büyük bir kısmının, ana-babaların çocuk eğitimindeki bilgisizlikleri ve yanlış inançlarından doğduklarına hiç şüphe yoktur. Ayrıca evlilik hayatına uyma güçlükleri ve geçimsizlikleri, aile içindeki çocuklar üzerinde daha yıkıcı bir tesir yapmaktadır. Çocuklardaki suç, fuhuş, çeşitli kişilik bozukluklarını inceleyenler, karı-koca geçimsizlikleri, boşanma, ayrılık gibi durumların çocuklar ve gençler üzerind
Her birimiz Taun 'mı içindeyiz. Tanrı da Bizim içimizde. Tanrım Bizim aramızda hiçbir ayrılık yok. Olamazdı da, yoksa biz de olmazdık. Yüksek Ben, aynen bu sözcüklerin ifade ettiği şeydir -o, varlığınızın en olumlu unsurları, içsel gücünüzün en güven verici hali, içinizdeki İlahi olanı kişisel olarak ifade edişinizdir. O sizi var olan her şeye bağlar: O sizi insan potansiyelinin muazzam kaynaklarına ulaştıracak kanaldır.
Yüksek Ben'iniz meditasyonel diyaloglarınızda olağanüstü önemlidir. Çoğu insan -bir değişim gerçekleşmeden- sorunlarla uğraşmakta, kendi başarısızlık ve hatalarını incelemekte zorlanır. Yüksek Ben, sizi üzen şeyleri kendisiyle gerçekten tartışabileceğiniz halinizdir. Belirli bir odağa konsantre olmanız sizi özgürleştirerek bunu yapabilmenizi sağlar. Bu odaklanma sizi başka her şeyden uzaklaştırır, sizinle benliğiniz arasında biraz mesafe yaratır; kendinizi daha objektif bir açıdan inceleyip keşfetmenize fırsat verir. Yüksek Ben'iniz durum
Tarihsel olarak incelendiğinde büyüsel, dinsel, askeri ve eğlence amaçlı olarak kullanılan müziğin hastalıkların tedavisinde de kullanılmış olduğu görülür. Eski çağlarda hastalıkların iyi edilebilmesi için çeşitli tedavi yollarını denemiş olan insanoğlu, bilgilerinin ve inançlarının ışığında, müziğin de hastalıkların tedavisinde etkili olabileceğini düşünmüş ve kullanmıştır, çünkü insanlar müziğin rahatlatıcı, yaşama renk katan ve insanın ruh sağlığında olumlu bir işlevi olduğuna inanmışlardır. İlkel kabilelerin yaşayışlarında ruhi varlıklar önemli rol oynamış, hekimler çeşitli bitki, ilaç, müzik ve dansı kullanarak hastalarını iyileştirmeye çalışmışlardır. Birçok toplumda hasta insan sağlığına kavuşmak için kendisini bazı güçlere sahip olduğu düşünülen sihirbaza, rahibe teslim etmiştir. Hastalıkların kötü ruh veya cin adı verilen varlıklar tarafından meydana getirildiğine inanılmıştır. Tedavi törenlerinde müzik, dans, ritim ve şarkılar başlıca rol oynamış, hastanın
İnsanlar kendilerini uydurma korkuların esaretine terk ettiklerini kabul etmek istemiyorlar. Kendimize güvenimizi kendi ellerimizle kaybediyoruz, inanılmaz derecede utangaç kişilikler geliştiriyoruz. Yapılan bir araştırma Amerikan toplumunun %40'nın açık veya gizli utangaç olduğunu ortaya koymuştur. Biz ne yazık ki onlardan çok daha utangaç yaşıyoruz. Eğer cesaretli olduğunuzu düşünüyorsanız şu sorulara cevap vermeye çalışın: Hemen şimdi elinize telefonu alıp cumhurbaşkanına telefon edebilir misiniz? Ona ‘Sayın cumhurbaşkanı, millete daha fazla saygı istiyoruz.’ diyebilir misiniz? Diyebilirseniz bunu hemen deneyin. Var olmamız cesaretimize bağlı. Cesaretiniz varsa herkes sizin var olduğunuzu bilir. Sizi insanların dünyasına sadece cesaretiniz taşır. Cesaretiniz yoksa kendi iç dünyanıza hapis olmaya mahkûmsunuz. Katıldığınız bir toplantıda aklınızda kimlerin kalacağına dikkat edin: Kürsüde konuşanlar. Sonra da kalabalık arasında ayağa kalkıp yüksek sesle soru s