Bir kitapta okumuştum. Yeni Zelanda'da bir mezarlıkta mezar taşlarının birisinin üzerinde şöyle yazıyormuş: "O kadar iyiydi ki..." Bu cümlenin size etkisini bilemem ama, beni fazlasıyla etkiledi. Şu fânî dünyadan göçüp gittikten sonra bu şekilde anılmayı kim istemez?.. Bir kadının bıraktığı hâtıralar öyle kolay kolay unutulamaz. Arkada bıraktıkları her fırsatta onu anarlar. Hele hele düşünceleri olumlu olursa... "İyi" bir eş ile başarıya ulaşmış bir koca arasındaki bağın çok sağlam olduğu görülüyor. Uzmanlara göre, hanımlarının mesut ettikleri erkeklerin hayatta ilerleme imkânları daha fazladır. Derin bir muhabbetle kocalarını seven bazı kadınların, onları nasıl mesut edeceklerini bilmemeleri garip ama gerçektir. En iyi temennilerine rağmen, farkında olmayarak sayısız hatalar yaparlar. Kendi hallerine bırakmaları gerektiğinde onları yalnız bırakmaz, dinlemeleri gerektiğinde de konuşurlar. Kısacası, kocalarını bir eğitim subayı gibi yönetmeye kalkarlar.
Sabuna dokunmadan kocanızı öldürmek istiyor musunuz? Tabanca, bıçak falan kullanmaya lüzum yok... Ona bol bol kilo alacak şekilde, devamlı olarak baklava, börek, pasta gibi bol nişastalı, şekerli, yağlı yemekler yedirin... Sonra da keyifle arkanıza yaslanın ve ne genç bir dul olacağınızın hülyasına dalın. Ne o! İrkildiniz mi? Neden? Biliniz ki, böyle giderse kocanızın günleri sayılı olacaktır... Elli yaşlarında, kadınlara nazaran, erkeklerde ölüm oranının %70 ilâ %80 daha fazla olduğunu istatistiki bilgiler bize göstermektedir. Uzmanlar bu hususta doğrudan doğruya bizleri suçlayarak uyarıyorlar. "Bugünün Kadını’nda Dr. Herbert Pollack şöyle diyor: "Kocanızın sağlığına dikkat etmekle, Allah'ın da izni ile ömrünün uzamasına vesile olabilirsiniz. Bunu şu andan itibaren yapmaya başlayabilirsiniz. Hele, şişmansa, yarı aç yaşayıp giden bir Çinli köylünün ömrü kocanızınkinden daha uzun olabilir." Savaşlara rağmen insanlar; top, tüfek ve mermi yerine dah
Günümüzün tanınmış sosyologları, bir kadının, evindeki görevlerini yerine getirmekle saygınlığını arttıramayacağını iddia etmektedirler. Bir kadın, bu görevleri ne kadar mükemmel yaparsa yapsın toplum bunu takdir etmiyor veya etmek istemiyor. İşte, bunun etkisi sonucunda günümüzün kadını nisbeten pasif kalmıştır. Gerektiğinde, "Ben sadece bir ev hanımıyım" sözlerini biraz kızarak sarf etmektedir.
Halbuki ev kadınlığı dünyanın en saygın mesleklerinden birisi değil midir? Gerek birey olarak kadın, gerekse toplum için bundan daha önemli, daha anlamlı ve daha takdire değer bir başka görev olabilir mi?
Bütün zamanını kocasına, çocuklarına, yuvasına harcayan bir kadın bununla gurur duymalıdır. Oynadığı rol, bir aktristin sahnede aldığı rolden çok çok farklıdır. "Sadece bir ev kadını" sözü büyük meziyetleri ifade eder.
Ev kadını olmak bir faz
Yeni Çevrelere Ve Olaylara Hazırlıklı Olun;Bazı kadınlar, kocalarının iş ve yer değiştirmesine şiddetle karşı çıkarlar. Alıştıkları bir yerden ayrılmayı akılları bir türlü kabul etmez. Vern L. Elliott: "Böyle kadınlar kocalarının ilerlemelerinde en büyük engeli oluştururlar." der. Geçenlerde birisi naklediyordu. Bir kurumda çalışkan bir memur varmış. Bir başka şehirde daha büyük bir işe tayin ettiklerinde bunu reddetmiş. Gösterdiği sebep ise traji komikti; karısı, anne-baba ve arkadaşlarından ayrılamazmış! Gerçi, tam bir yere yerleşip alışmışken bir başka yere gitme mecburiyeti ilk bakışta hoş bir şey değilse de zarurî durumlarda bu yapılabilmelidir. Evlilik bu gibi durumlara göğüs gerecek kadar sağlam temellere dayanmalıdır. Hem "tebdili mekânde ferahlık vardır" diyerek insan kendisine bir teselli noktası da bulabilir. Özellikle de savaş yıllarındaki subay ailelerinin durumlarını düşünün. Bugün burada olmalarına rağmen yarın nereye gidecekleri belirsiz
İş hayatındaki başarısının sırrı sorulduğu zaman: "Yaşadıkça arzu etmenin, heyecan duymanın başarmada daha az bilinen bir sır olduğuna inanıyorum. Başarılı olanlarla olamayanlar arasındaki gerçek hüner, kabiliyet ve zekâ farkının büyük ya da küçük olması değildir. Bunlardan eşit olan iki kişiyi alacak olursak heyecan duyup istek sahibi olanın lehinde terazinin ağır çektiği görülür. Heyecan, ne olursa olsun işinize inanarak sevmek ve onu yapmak için büyük bir arzu duymaktır. İnsan bu coşku ile dört elle işine sarılır. Coşkulu bir kimseye işi, ne kadar zor ve mes'uliyetli olsa da o oranda da zevkli ve eğlenceli gelir." diye cevap vermişti. Bunlar tecrübelere dayanarak söylenmiş sözlerdir. Emerson'un da dediği gibi: "Dünyada hiçbir zaman büyük bir iş coşkusuz olarak başarılmamıştır." Bebeğini doyurma heyecanı, isteği değil midir anne göğsünden süt akıtan? Hiç arzu duymasaydı insan,,olur muydu yok iken var? Büyük bir istek ve heyecanla s
Felsefe, bilim ve onun ulaştığı sonuçları da içine alan tüm varlığı anlamaya ve açıklamaya çalışır. Bunu yaparken bilim üzerine düşünür, bilimin sonuçlarından yararlanır ve sorularıyla bilimin ufkunu genişletir. Felsefe araştırmaları dile getirilmiş kavram ve tanımlarla uğraşır ve "nedir"li sorular sorar. Bilimler ise daha çok "nasıl" lı sorular sorar; her bilim dalı kendi açısından "Evren nasıldır?" diye sorar ve bu sorunun ardından evren ile ilgili açıklamalarda bulunur, çünkü bilimler dünyayı açıklama denemeleridir. Demek ki felsefe ile bilimler yaptıkları işin bir bölümünde çakışmaktadırlar; her ikisinin de sonuçta yaptığı 'açıklama'; yargıda bulunma; bir bilgi ortaya koymadır. Bu bilgi felsefede kavramlara ilişkin iken, bilimlerde yaşanılan dünyanın objelerine, somut olaylarına ve olgularına ilişkindir. Bilimin dilini dünyaya yönelmiş bir dil olarak belirlersek, işte felsefe bu dil üzerine düşünüp, derinleştiğinde bu dile ilişkin yargılarda; açıklamalarda bulunur ve ortaya bi
Arabanızın tekerlek lastiği uygun bir şekilde sıraya konmalı: Aksi halde sol taraftakiler sağ taraftakilerden farklı bir yönde olur ve arabanız çalışmaz. Gayeler, hedefler de böyledir. Onlar da aynı yönü göstermeli. Gayeleriniz, hedefleriniz birbiriyle çatışırsa, zıtlaşırsa, yaşamınız bundan etkilenir ve yürümez.
Jorge Rarnos televizyon haberlerinde rakipsizdi. Amerika ve Latin Amerika'dan izlenebilen yayının baş sunucusuydu. Önemli politikacılarla röportajlar yapt! ve hayatını tehlikeye atarak Ortadoğu. Güney Amerika ve Avrupa'daki savaşlara görevli olarak gitme şansım elde etti. Ramos gerek mesleği, gerekse ekonomik haberlerle ilgili tahminleriyle çok iyi işler başarıyordu. Hatta kariyerinde daha da ilerlemeyi arzu ediyordu. ‘Gezegenlere hükmedenlerin kalplerine merakla bakmak ve tarihin değiştiği yerlerde bulunmayı’ istiyordu.
Fakat Ramos yükselme hırsı yüzünden ailesini her zaman ihmal ediyord