Öz güven bilinçli veya bilinçsiz olabilir. Arkadaşlarınız veya akrabalarınız öz güveninizin sinyallerini fark edebilirler. Fakat kendiniz çoğu zaman 'evi' içeriden göremeyebilirsiniz. Böylece öz güveninizi düzeltmek, kendinizi bilmekle, ortaya çıkacak işaretleri değerlendirmekle, yalanları ve rasyonel olmayan inançları görebilmekle olur.
Öz güveniniz hakkında farklı bir bakış açısına sahip olmanın en muhteşem yollarından biri baskın olmayan bir el yazısı ile egzersiz yapmaktır. Vücudunuzun fiziksel olarak iki yanının beyninizdeki iki zıt yan ile kontrol edildiğini hatırlayın. Bunun için sağ eliyle yazan bir insan daha zayıf olan sol elini kullandığı zaman beynin sağ tarafı kullanılır. Bu zıt beyin kontrolü ile ilgili olan fiziksel fonksiyonların açık olduğu yerlerde bu zıtlık önemli değildir. Fakat baskın olmayan elle yazı yazmak söz konusu olduğunda -bu dilde kullanılırsa dilsiz kısım- bazı ilginç şeyler görülebilir.
Köylü bir dede ayağından rahatsızlanarak hastaneye getirilip yatırılır. Hemşire, gerekli tedaviyi yaptıktan sonra pencereden dışarıya bakar. Biraz baktıktan sonra başını içeri çekerken kafasını pencerenin köşesine hızlı bir şekilde vurur. İki eliyle başını tutarak: - Ah başım! diye feryat eder. Bu saniyelerde ihtiyar amca: - Ayağım, diye acı bir çığlık atar. İhtiyarın sesi, hemşirenin sesini bastırır. Hemşire kendi acısını unutup hemen ihtiyarın ayağındaki pansumanı çözer. Yarayı dikkatle inceledikten sonra: - Amca, ayağında bir şey görünmüyor. Ne oldu da öyle çığlık attın? ihtiyar: - Kızım, sen başını pencerenin kenarına vurunca başının çok sızladığını hissettim. Senin ağrını unutturmak için bağırdım. Ben bağırdıktan sonra başının ağrısını unuttun değil mi? Hemşire sıradan bir hasta olarak gördüğü bu yaşlı amcaya artık, kalbi merhamet dolu, arif bir insan olarak bakmaya başlar.
Başarı için atılması gereken ilk adım insanın kendisini tanımasıdır. Kendisini tanımayan, kendi kabiliyetlerini fark edemeyen insanlar başarılı olamaz... kendi gücünün, kendi yeteneklerinin farkına varanlar, başarı için ilk adımı atmış demektir. Yaşadığımız dünyada, başarısız olan insanların çoğu; kendilerini okuyamadıklarından dolayı başarısız olmuşlardır... Başarısızlık; kendimizi tanımamamın bir neticesidir. Kendini tanıyanların, duygularını keşfedenlerin başarısız olması mümkün değildir. Bugün çoğu insanımız kendini keşfetmeden, kendini tanımadan arzu ve isteklerini kestirmeden hayata atılmakta, sadece bir meslek sahibi olmak için mücadele etmektedirler. "Ne olursa olsun, yeter ki bir işim olsun." mantığıyla hareket etmek; başarısızlığa davetiye çıkarmaktadır. "Ne olursa olsun" mantığıyla hareket eden çoğu insanımız şimdi mutsuz ve hayattan zevk almayan bir durumda yaşamaktadır. insan; kendini okumadan; kendini tanımadan hiçbir şeyi tanıyamaz, elde edemez... ins
Bir insanın en önemli eğitim yuvası ailedir... Aile; insanın eğitiminin temel taşıdır. Aile eğitimindeki aksaklıklar insanın bütün hayatına yansır... Aile hayatı, insanın bütün hayatının fihristidir, özetidir... Başarısız öğrenciler içinde yapılan bir araştırmada, öğrencilere başarısızlıklarının sebepleri sorulduğunda öğrencilerin çoğu, aile ortamındaki düzensizliği göstermiştir. Anne ve baba olarak "dış başarı" yerine "iç başarı"ya önem verilmelidir. Bir psikolog: "Çocuğun, ya da yetmiş yaşına gelmiş bir insanın davranışlarına bakıp, onun nasıl bir aile ortamında yetiştiğini çok rahat anlayabiliriz." demektedir. Çünkü insanın hayattaki davranış şekilleri, büyük ölçüde ailenin ona karşı gösterdiği tutumlara ve yaklaşımlara göre şekillenecektir... Başarı veya başarısızlığın temelinde öncelikle aile faktörü yatmaktadır. Aile; çocuğuna hoşgörülü davranmalı, otoriter ve baskıcı bir yaklaşımdan uzak durmalıdır. Yapılması gereken; insanın, duygu ve düşüncelerine önem verilen bir ai
İslam büyüklerinin hepsi, çok okumuşlar da büyük olmuşlar. Onlardan birkaç tanesinin nasıl okuduğunu modellemek amacıyla buraya yazıyorum.
İbn-i Sina (980-1037) diyor ki: ‘Geceleri hep okumakla, yazmakla meşgul oldum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içerek açılır, yeniden çalışmaya koyulurdum.’
İbni Rüşd (1126-1198), eserleri Avrupa'da yüzyıllarca okutulan Endülüslü bilgin, sürekli kitap okurdu. Kitap okumadan geçen iki gecesi vardır: Biri evlendiği gece, diğeri babasının vefat ettiği gecedir.
Nevevi (1233-1277) 24 saatte bir yemek yerdi. Kitap okumaya daha fazla zaman ayırmak için böyle yapardı. Hiç evlenmedi. Çok eserleri vardır. Yavuz Sultan Selim, (1470-1520) günde ortalama sekiz saat mutlaka kitap okurdu. Mısır Seferi'ne giderken üç katır yükü kitap götürmüştü. Yavuz'un dostu, yaveri diyor ki:
Ders adını verdiğimiz eylem sürecinin genel anlamda iki türü olduğundan bahsetmiştik. Bunlar, konu türlerine ve veriliş biçimlerine göre sözel ve sayısal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözel Dersler
Bunlar genel olarak, "Türkçe" ve "Sosyal Bilimler" başlıkları altında toplanan derslerdir. Bu iki alana baktığımızda özünün neye dayandığını fark edebiliriz. Özü, harflerden oluşmuş sembollere dayalı derslerdir bunlar. Peki, genel anlamda bu derslerin bizden istediği nedir? Harflerin oluşturduğu kelime, cümle, paragraf ve tüm olarak konudan anlam çıkarmaya çalışma. Bu derslerin istediği tek şey, "anlam çıkarma"dır. Yani, "Beni anlamlandırın, ben burada sembol olarak karşınıza çıkan harflerden oluşsam da, bütün olarak size bir anlam ifade ediyorum" diyen dersleridir bunlar. Ama söyledikleri çok önemli bir şey daha var ki, o da "Beni ezberlemeyin!". Ezberin, daha önce de söylediğimiz gibi, zihinsel kapasiteyi zedeleyici b
Not tutma denildiğinde genelde anlaşılan şey, anlatılan ya da okunan konuları olduğu gibi yazıya geçirmektir. Not tutmak, algılanan ve dolayısıyla zihinde yer oluşturan izlenimlerin yazıya kısaca dökülmesi demektir. Zihnin bilgileri hiçbir şekilde olduğu gibi kaydetmediğini bilelim. Zihin, kendine özgü "anlamlandırma" süreçleriyle dış olayları iç olaylarla kaynaştırarak bir bütün oluşturur. Bu özel işlevi nedeniyle zihin, olan bitenlere kendi soyutluğundan anlam vererek, gerek kavramlar, gerek duygusal geçmiş gibi içsel süreçlerle yeni bir bütün yaratmaktadır. Bu yeni bütün, çok karmaşık ve bir o kadar da değişebilme özelliğinde bir yapı gösterir. Böylece, belli bir olaya karşı geliştirmiş olduğumuz içsel ya da dışsal tepki, başka bir zamanda aynı olay karşısında çok farklı bir hal alabilmektedir. Not alırken zihnin bu özelliğini göz önünde bulundurmak çok işinize yarayabilir. Özgüven, burada da karşımıza önemli bir koşul olarak çıkıyor. Öğrenciler genelde düşük özgüven neden