Öğrencilerime hedeflerinin ne olduğunu genelde sorarım. Sayısalda okuyan, dersleri ve ahlakı iyi olan bir öğrencim:
- Amcamın ingiltere'de lokantası var, orada çalışıp para kazanmak istiyorum, deyince şaşırdım.
- Teneffüste gel de bir görüşelim senin idealini, dedim. Teneffüste geldi, aramızda şu şekilde konuşma geçti:
- Niçin İngiltere? Niçin lokanta?
- Hocam, babam bizi bırakıp yıllar önce ingiltere'ye çalışmaya gitti. Bizi yanına almak için oturma izni alması gerekiyordu, ingiliz kadınla nikahlandığında, oturma iznini alabiliyor. Bir kadınla anlaşmış. Kadın nikahtan önce babamın milyarlarını almış, nikah saati gelince de evet dememiş. Babam beş parasız olarak ingiltere'den kovuldu. Amcam oturma iznini almış, lokantası var. Ben amcamın yanına kaçak olarak gi
‘İnsan elinin uzanabildiğinden daha ötesini amaçlamalı.’ Robert Brovning Hedeflerimiz büyük olmalı ve bunları etrafımızdaki insanlara rasgele söylememeliyiz. Söylediklerimiz pozitif duygulara sahipseler, bizlere destek verirler; bizleri daha güçlü kılarlar. Söylediklerimiz hayata hep karamsar bakan insanlar ise, bize söyledikleri sözlerle gücümüzü kaybettirirler, ümidimizi kırarlar ve biz bunun farkına dahi varamayız. Bundan dolayı hayata olumlu bakan insanlara hedeflerimizi söylemeliyiz. Hedef, kesinleşmiş karar demektir. Hedef değiştirilmez. Hedefte kesinlikle kararsızlık olmaz. Atalarımız, en kötü karar en iyi kararsızlıktan iyidir, demiş. Bundan dolayı bir an önce hedefimizi belirleyip, zamanımızı en iyi şekilde değerlendirerek harekete geçmeliyiz. Yoksa ortada kalıveririz de haberimiz olmaz.
Bununla ilgili şu hikâye ilginç: Bir tazı iki tavşanın peşine düşmüş, soluk soluğa kovalıyordu. Biraz sonra tavşanın biri sağa, biri sola kaçtı. Tazı ‘
‘Ölmeye değer bir amacı olmayan bir insanın yalamaya değer bir amacı da olamaz.’ Martin Luther King
Bir insanın ölmeye değer amaçları olmalı ki hayatının her anında o amaç uğruna hayata tutunabilmeli. Bir insan vatanı, milleti, dini, namusu için ölümü göze alabilmeli. Vatanının, milletinin adını duyurabilmek için çok çalışmalı.Niçin derse gitmediğini, ders çalışmadığım boyunca öğrenci şöyle cevap verir
- Annem babam Mersin'de tanınmış doktorlar, dedem zaten zengin; şu anda ayrı evde kalıyorum. İki tane dairenin kirasını ben alıyorum. Altımda spor son model araba, yazlığın anahtarları bende. Param yetmediği anda, dedem takviye yapıyor. Evin tek çocuğuyum. Ben niçin kendimi zorlayarak ders çalışayım? Sabah olduğunda göz kapaklarımı açacak bir neden bulamıyorum.
Çocuk dedesinin yanında bunları anlatınca önder Bey dedeye hitaben şöyle der:
- 
‘Siz kendinize inanın, başkaları da size inanacaktır.’ Tacitus Çin'de ilim ile uğraşan, hayatını okumak ve yazmak ile geçiren bir kişinin hanımı bir gün bu bilgine şöyle der:
- Bu kadar yıl ilimle uğraşıyorsun; fakat para kazanmıyorsun. Yeter artık ben para istiyorum, rahat yaşamak istiyorum. Bunun üzerine bilge:
- Tamam sen de haklısın; biraz da ticaretle uğraşayım da para kazanıp seni rahat yaşatayım, der. Ve ticaret yapmak için şehrin en zengininin huzuruna çıkıp yüklüce borç para alır ve ticarete başlar. Bu zengin kişi parayı verdikten sonra, yanındakiler sorarlar: Biz bu adamı ilk defa gördük. Siz daha önceden tanıyor muydunuz? Parayı veren zengin: Hayır tanımıyordum. Ben de sizin gibi ilk defa gördüm, der. Bunun üzerine etrafındakiler:
Bu kadar parayı nasıl güvenip de verdiniz? dediklerinde, zengin şu cevabı verir:
‘Hür irade, konuyu bilerek karar verme gücünden başka bir şey dedin’ SOKRAT, öğrencilerini yetiştirirken: ‘Okuduklarınızı ve duyduklarınızı değil, kendi düşüncelerinizi, kendi içinizde olup bitenleri söyleyin. Başkalarının ağaçlarından meyve yeme alışkanlığından sıyrılarak, kendi bahçenizin fidanlarını yetiştirin. İşte o zaman, meyve yemenin zevkini tadacaksınız’ diyerek, öğrencilerinin kendi kişiliklerini ve iradelerini özgür düşünce ortamında geliştirmeye yöneltmiştir. insanlarda karar alma ve kararı yerine getirebilme özgürlüğü vardır. Karar alma birkaç olanak karşısında bunlardan birini seçebilme serbestisidir. İnsan bu yetkiyi küçüklüğünden beri kendinde bulur. Dolayısıyla düşünce özgürlüğü ve bunu uygulama yani hür irade doğal olarak insanda doğuştan vardır. Ancak hür irade; insanın her istediğini yapması, başkalarının zararına da olsa her düşündüğünü uygulamaya koyabilmesi değildir. Oysa hangi tür özgürlük olursa olsun, insanlara hiç bir zaman ve mekânda sınırsız
insanlar doğduğu andan itibaren bireysel sorunlarla iç içe yaşarlar. Kişi hayatta karşılaştığı problemleri çözmek için kendince bir takım çözüm yolları bulmaya çalışır. Bu çözüm yolları insanın ruh sağlığını dengede tutar. Acıkan bir insanın yemek yemesi, yorulan bir insanın dinlenmesi ne kadar fizyolojik bir olaysa, bireysel sorunları olan insanlarında bu sorunlara çözüm yolları araması ruh sağlığı açısından en doğal ihtiyaçtır.
Kişinin bireysel sorunlarını çözmede en fazla ihtiyaç duyduğu davranış biçimleri:
- Anı yaşamak&n
Savunma mekanizmaları gerek kişinin ortama adaptasyonunda ve gerekse gelişiminde çok önemli bir rol oynar. 'Kişilik Gelişimi'nin en göze çarpan ve önemli gerçeklerinden biri, onun sürekli olarak değişimidir. Bu değişim hayat boyunca devam etmekle beraber, en belirgin olarak bebeklik, çocukluk ve ergenlik evrelerinde gözlemlenir.
Gelişim süresince ego, yapısal olarak farklılaşır, dinamik olarak da enerjinin dürtüsel kaynakları üzerine olan kontrolünü arttırır. Bireyin kendisiyle ve çevresiyle denge ve uyum içinde olması gerekir. Duygusal tepkileri dengeli, sosyal durumu yeterli olan ve çevresine karşı olumlu bir şekilde davranan kişinin, ruh sağlığı bakımından iyi olduğu söylenebilir.
Ruh sağlığı ile ilgilenen disiplinlerden biri 'Ruh Sağlığı Bilgisi', diğeri de 'Psikiyatri'dir. Ruh Sağlığı Bilgisi, hastalığın doğmadan, ortaya çıkmadan önleme yollarını gösteren bilgi dalıdır. Psikiyatri ise ruh hastalıkları il