Alışkanlık haline gelmiş duygular, değiştirilmesi daha zor olan tutumlara dönüşerek, davranışımızı neredeyse kalıcı bir şekilde etkiler. İyimser olmak ya da daha olumlu bir tutum takınmak gibi büyük bir strateji değişimi, davranışınızı ve performansınızı çarpıcı biçimde değiştirebilecektir.
Duygular gibi tutumlar da, şeyleri nasıl yorumladığımızla ilgilidir. Uzaktaki küçük bir bulut, iyimser mi yoksa kötümser mi olduğunuza bağlı olarak farklı şekillerde yorumlanacaktır. Kişisel davranışa ilişkin yorumlarımız NLP'de ‘gerekçeler’ olarak adlandırılmaktadır. Yaptığımız her şey bir gerekçeyle desteklenir. Eylemlerimiz bize iyi de kötü de görünse, yaptığımız her şey için bir neden ya da amaca sahip olmak zorundayız. Ve gerekçelerimiz, kendimizi nasıl hissettiğimizle, nelere inandığımızla, tutumlarımız ya da kendimizi nasıl gördüğümüzle -kendimize ilişkin imajımızla- bağlantılı olabilir. Bu yüzden, örneğin kahveyi dökmeniz, aşın çalıştığınız, şaşkın, sakar, dikkatsiz ya
Disney stratejisi üç ‘karakter’ ya da rol içerir ve bunların üçüne de kendi katkılarını yapma fırsatı verilmektedir:
1) Etkin bir şekilde davranmak isteyeceğiniz bir durum ya da sorun düşünün. Bunun gerçek bir durum ya da sorun olduğundan emin olun: Örneğin, işyerinde personelle ilgili bir sorun, karmaşık ve riskli, hatta halledilmesi çok zor bir görev ya da yararlanmak istediğiniz bir fırsat. Böylece bu tekniği gerçek bir denemeye tabi tutabilirsiniz. Bundan sonra, önünüzde, hayalci, gerçekçi ve eleştirici kimliğinizi temsil etmek üzere içine adım atacağınız üç düşsel yer belirleyin.
2) Önce, geçmişte çok yaratıcı olduğunuz, bol miktarda yeni fikir ve seçenekler ürettiğiniz bir zamanı düşünün. Eski işlerinizi ya da iş dışı durumları düşünebilirsiniz. Hayalci konumuna adım atın ve bu deneyimi yeniden yaşayın. Bundan önceki tekniklerde olduğu gibi, her sistemden sırayla geçerek görüntüleri, sesleri ve duygulan bir-araya getirin
Şimdiye kadar eğitim sürecinden geçerken eğitimcinin kendi yeteneklerini geliştirebileceği birçok yola değindik. Bununla birlikte kendi gelişimimizin kötüye gitmesi de kolay-Her nasılsa başkalarını kendilerini geliştirmeleri için cesaretlendirmek gibi başka şeyleri her zaman yapılması öncelikli" olan şeyler olarak görebiliriz! Elbette bu tüm meslekler için geçerlidir. Terzi kendi söküğünü dikemez denir ve bir danışmanın çözümlenmeyi bekleyen bir yığın problemli ilişkisi vardır. Yine de yaptığımız işte mükemmel olmak için bile önceliği kendi gelişimimize vermeliyiz.
Bunu yapmak onun için zaman bulmayı ve zamanımızı kullanacağımız diğer muhtemel şeylere göre ona öncelik vermemizi gerektirir. Onuncu ünitede bu zaman meselesini ele alacağım ve birçoğumuz için önemli bir mesele olduğu için kendimiz için zaman yaratmanın yollan üzerine düşüneceğim. Orada değinilen noktalar sizin için faydalı hatırlatıcılar olabilir ve elbette kendi rollerinde benzer meselelerle uğraşan
Psikoanaliz geleneksel bir terapi şeklidir. Terapi esnasında kişi aynı filmlerde gördüğümüz gibi kanepeye yatırılır, terapist kişinin görüş alanının dışında kalır. Psikanalizin amacı, bilinçdışında yatan çelişkileri bilinç düzeyine çıkarmak ve bir çözüme ulaştırmaktır. Terapist kişinin bilinçdışındaki çelişkilerini bilinç düzeyine çıkarır ve bunları kabullenmesini sağlar.
Kişinin bilinçaltının derinliklerine gömülmüş ve anıldığında acı veren yaşantılar hatırlanmaz. Gerek bilinç gerekse bilinçaltı, sıkıntıların yüzeye gelmesini engeller, direnç geliştirir. Bu direncin çözülmesi önemlidir ve oldukça uzun bir yol izlenmesine sebebiyet verebilir. Acı veren durum, yüzeye çıktığında kişinin kaldıramayacağı kadar ağır bir etki yaratacaksa çözüm konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Bunu psikoanaliz eğitimi almış bir kişinin yapması gerekir. Yani terapistin ciddi bir eğitimden geçmiş olması önemlidir.
Psikoanalizin bilinçaltında y
Hepimiz hazzı arttırmaya, acıyı azaltmaya çalışacak biçimde davranırız. Bunlara ilişkin algılamalarımız kuşkusuz farklıdır; birinin tiksindiği bir şeyden diğeri zevk alabilir. Ama bazıları istedikleri şeylere yönelik hareket etme konusunda daha büyük bir eğilime sahipken, bazılarının istemedikleri şeylerden uzaklaşma yönünde hareket etmeleri daha fazla mümkündür. Olumlu motivasyon daha güçlü olmaya eğilimli olsa da, her ‘dürtü’ son derece motive edici olabilir ve benzer sonuçlar getirebilir. Biri ne istediğini, diğeri ne istemediğini açıklar. Biri işe gitmek için davranmazsa kötü şeyler olacağından korktuğu için sonunda yataktan çıkar, diğeri günün getireceği keyif verici ama zararsız bir şeyle motive olmuş olarak yataktan çıkar. Biri emekliliğini parasal bağımlılık ve yalnızlık korkularından kaçınacak şekilde planlarken, benzer bir iş ve aile koşullarına sahip bir diğeri emekliliğin vaat ettiği yeni keyifleri iple çeker. Biri ‘eğer şöyle yapmazsan...’ temelinde davranı
Bu sibernetik yetenekleri kullandığımız zaman, hedefe ulaşmanın sihri gerçekleşir ve bu sihir, bilinçli bir uğraşın ürünü olmaktan çok, bilinçsiz bir düzeyde işler. Sistemin bunu en iyi yapabildiği durumlarda başarımız artar. Sistem devrede olunca, hayranlık verici ve bilinçsiz bir yetenekle dişlerinizi fırçalayabilir, otomobil sürebilir, bir golf vuruşu yapabilir, bir projeyi yönetebilir, bir departmanı çekip çevirebilir ya da maharet gerektiren başka bir etkinliği gerçekleştirebilirsiniz. Gerçekten, bu alışkanlığa dayalı etkinlikler hakkında ne kadar çok düşünürseniz o kadar kötü sonuç elde edersiniz. Uzman bir eğitmen yanınızda otururken normal olarak araba kullanmaya ya da bir grup insan tarafından izlenirken kravatınızı bağlamaya çalışın bakalım ne olacak?
Vites değiştirmenin, otomobili yokuşta çalıştırmanın, bir konuşma yapmanın, bir toplantıya başkanlık etmenin, bir raporu büyük patrona sunmanın ya da birini işten çıkarmanın kuşkusuz bir ilki vardır. Ama d
Golf topunu ıskalarsanız başarısız olmuş olmazsınız; sadece bir golf topunu ıskalamanın nasıl bir şey olduğunu yaşamış olursunuz. Ondan sonraki bin ‘isabet ve ıskalama’ deneyimi, sonunda sahada istediğiniz şeyi başarmanızda size yardımcı olacaktır. Kısa bir konuşmada çuvallarsanız ‘başarısız’ olmuş olmazsınız. Belirli bir sonucu -bu durumda, istediğinizi değil- üretmek için ne yapmanız gerektiğini ve böylece, farklı bir sonuç istiyorsanız ne yapmamanız gerektiğini öğrenmiş olursunuz. Bu ya da başka bir tür ustalık uygulamaya ve duyarlılığa bağlı olduğundan, başarısızlık söz konusu değildir. ‘Başarısızlık’ denen şey mükemmeliğe giden tek yoldur. Tamamen öğrenme sürecinin bir parçasıdır.
Bir konuşmayı çok kötü yapar ya da başkanlık ettiğiniz bir toplantı kaosa dönüşürse, gelecek sefer hangi üç şeyi farklı yaparsınız? Ve ne zaman onları denemek için bir şansınız olacaktır? Bugünün üst düzey yöneticileri sık sık anlatabilecekleri ilk felaketleri yaşadıkları için ne k