Doğru Hedefe Yönelebilmesi İçin Kocanıza Pusula Olun. Bir tarihte iki delikanlı New York şehrinde bir pansiyon odasını paylaşıyorlardı. Bunlardan birisi Missouri mısır tarlalarından gelip New York'ta Amerikan Dramatik Sanatlar Akademisine devam eden hayalperest Dale Carnegie, diğeri ise Massachusetts'li bir köylü çocuğu olan J. F. Whitney idi. Dale'in anlattığına göre: Whitney, bir çiftlikte hayata atılmıştı. Günün birinde büyük bir şirketin müdürü olabilmek onun tek amacı idi. Whitney bu idealinde o kadar samîmi idi ki, şehirde daha sonra bir yazıcı olarak girdiği işe dört elle sarılmıştı. Hatta, şirkette olup bitenleri bir ân evvel kavrayabilmek için yemek saatlerini bile işine verdi. Fakat onun bu yoğun çalışması karşısında ne bir teşekkür etmek, ne de ücretini arttırmak kimsenin aklına gelmedi bile. Yalnız bir gün boş bir yer açılmıştı. İşverenleri bu işi Whitney'e verdiler. Whitney, yazıcılıktan tezgâhtarlığa, daha sonra büro şefliğine ve nihayet ma
Hayatın tuzu: Bir zamanlar, tahta oymacılığıyla uğraşan, hayatın sadece yüzeyinde kalmayıp, hakikatlerini de hissetmeyi beceren yaşlı bir usta yaşardı. Bu ustanın, her şeyden şikayet eden bir çırağı vardı. Çırak başına gelen en küçük sıkıntıdan bile şikayet ediyordu. Hayat onun için sanki sırf kötülüklerden, sıkıntılardan ve mutsuzluklardan ibaretti.
Ustası bir gün çırağı tuz almaya gönderdi. Âdeti olduğu üzere, çırak söylene söylene denilen şeyi yaptı. Döndüğünde "Şimdi tuzun ne gereği vardı?" gibisinden bir edayla tuzu ustasının önüne koydu.
Usta, ona şimdi bir avuç tuzu bir bardak suya döküp karıştırmasını söyledi. Çırak yine suratı asık bir şekilde söyleneni yaptı. Usta "Şimdi de o suyu iç" diye emretti. Çırak, önce kaşlarını çattı. Bir bardak tuzlu suyu içmesini nasıl isterdi ki ustası? Ama ona olan saygısından, zorlanarak da olsa bardaktan bir yudum aldı, almasıyla suyu tükürmesi bir oldu. <
HALKLA İLİŞKİLER KAVRAMI;İster özel ister kamu kuruluşu olsun, her kuruluş, toplumsal bir çevre içinde yer alır; bir yandan çevreyi etkiler, bir yandan da aynı çevreden etkilenir. Halkla ilişkiler; kuruluşun çevresiyle ilişkilerini, çevrenin kuruluş amaçları, işlevleri ve örgütsel davranış üzerindeki etkilerini öğrenmesiyle, kuruluşun çevresini etkilemesiyle ilgili anlayış, davranış ve yöntemleri içeren bir kavramdır. Bu nedenle halkla ilişkiler her kuruluşun, kuruluş yönetiminin çevreyi bilmesi, değerlendirmesi ve çevredeki değişimler karşısında sürekli önlem alması açısından önem taşır. Halkla ilişkiler aynı zamanda kuruluşun amaç, politika ve etkinliklerinin çevreye anlatılması ve benimsetilmesinde önemli bir role sahip bulunmaktadır. Halkla ilişkileri bu iki yönlü özelliği ile kuruluşların çevreleriyle ilişkileri içinde yer alan bir yönetsel işlev olarak kavramak gerekir.
"Halkla ilişkiler nedir?" sorusuna somut yanıt vermek zordur. Tanım
Güdü denince ilk aklımıza gelmesi gereken şey bireyi harekete geçiren ve davranışta bulunmaya iten güç olmalıdır. O halde güdü bir davranışı başlatan ve bu davranışın yön ve devamlılığını belirleyen bireye ait (içsel) bir güç olarak ifade edilebilir. İşte belirli hedefleri olan bu davranışlara güdüsel davranışlar adı verilir.
Buradaki hedef olumlu ya da olumsuz olabilir. Olumlu hedefler yaklaşılmak istenen olumsuz hedefler ise kaçınılmak istenen hedeflerdir. Bunun dışında bazı hedefler doğuştan gelebilir. Örneğin; su içmek gibi. İşte bu tür hedeflere birincil hedefler adı verilir. Bazı hedefler ise öğrenme yoluyla sonradan ortaya çıkar. Başarılı olmak, itibar gibi. Güdüsel davranışlarımızın bazıları fizyolojik ihtiyaçlarla bazıları ise çevresel uyarıcılar ile ilgili olabilir:
a) İçsel Güdüleyiciler: ihtiyaç fizyolojik bir düzeydeki eksikliktir. Güdüsel davranışların başlam
Unutma ki, ölenler gerçekte ölmezler ve ruhları her zaman sizin sözlerinizi duyar. Onlar zaten yaptıkları kötülüklerden pişmanlık duymaktadır ve tek bekledikleri affedilmektir. Onların acı çekmesini istemiyorsanız, onlar diriyken size kötülük yapmış bile olsalar yaşadıkları büyük pişmanlıktan dolayı onları affetmeli az da olsa iyi yönleri hatırlanmalıdır. Çünkü onların ruhları artık kafeslerinden kurtulmuş ve Tanrı katına çıkmıştır. Sadece bu neden bile onları iyi anmak için yeterlidir. Alçak düşürücü kazanç yerine kaybetmeyi tercih et; çünkü kayıp bir kez acı verir, ötekiyse her zaman. İnsan için en önemli şey itibar ve vicdandır. Biri yani itibar bir kez elden gitti mi, insanların sevgi, saygı ve güvenini kaybettiniz mi, onları bir daha hiçbir para ile geri elde edemezsiniz. Vicdan ise ruhumuzun bir parçasıdır ve öldükten sonra bile yaptıklarımızdan acı duymamıza neden olur, insana pişmanlık duygusunu yaşatır. Hiçbir maddi değer, manevi değerin yerini tutama
Herkese güvenme.Yoksa hayatın hayal kırıklıkları ile dolar. İlkelerin olsun, o lkeler doğrultusunda insanları değerlendir. Kuralların olursa daha güvenli olursun. Güvenmenin de bir sınırı vardır. Sadece kaybetmeyi göze alabileceğin kadar insanlara güven ki, kaybettiğinde bir yıkım yaşama asla. DERLEYEN... (EDİTÖR) İletişim:[email protected]
Mahkeme lideri fakir olmaktan rahatsız olmadı. Hermason, "Bir beyefendi fakir olmaktan rahatsız olmamalıdır." dedi. Bunun anlamı: "Bir beyefendi, fakir olduğunda huzurlu olmalı ve iyi karakterini kaybetmemelidir." şeklindedir. Saray Mahkemesinde "Hulifiğ" isimli yüksek bir devlet görevlisi vardı. O tıpkı bahsedildiği gibi fakir olduğunda huzurlu [kalabilen bir centilmendi. O dönemde, Saray Mahkemesinde çalışan liderlere maaş bağlanmazdı. Genellikle, Huling dışındaki diğer tüm liderlerin hepsinin kendi malı vardı» O çok fakirdi ve sıkça oğullarının [dağlardan topladığı tahtalar sayesinde kazandığı para ile yaşıyordu. Fakat böyle buhurumda bile o büyük amacını değiştirmedi. Saray Mahkemesinde, onun dürüstlüğü ve sultanı direkt olarak eleştirme cesaretine sahip olan tek kişi olduğu bilinmekteydi. Mahkemesinde herhangi bir şey doğru yapılmadığında ise, imparator ile görüşme talep etmekteydi. Sultan, sıkça mahkemedeki diğer kişilerden Huling ile baş başa konuşabilme