Robert Herrick Sonuna dek çaba gösterin ve asla kuşkuya düşmeyin. Hiçbir şey o kadar zor değildir, araştırın yeter. demektedir.
Endişe: Zihinde oluşan ince bir korku akıntısıdır, ne kadar uzun sürerse bıraktığı izler de o kadar derin olur.Endişe ve korku; insanı başarı merdivenlerine tırmanmaktan alıkoyan en önemli unsurlardandır. Korku ve endişe, ölçülü olduğu müddetçe insana zararlı değildir; ama ölçü aşıldığında hayat çekilmez olur. Bizler zihnimizi olumlu ya da olumsuz şekilde kullanabiliriz. Beynin en olumsuz kullanma şekli; korku ve endişe ile yaşamasıdır. Endişe ve
İslam büyüklerinin hepsi, çok okumuşlar da büyük olmuşlar. Onlardan birkaç tanesinin nasıl okuduğunu modellemek amacıyla buraya yazıyorum.
İbn-i Sina (980-1037) diyor ki: ‘Geceleri hep okumakla, yazmakla meşgul oldum. Uyku bastıracak olsa bir bardak bir şey içerek açılır, yeniden çalışmaya koyulurdum.’
İbni Rüşd (1126-1198), eserleri Avrupa'da yüzyıllarca okutulan Endülüslü bilgin, sürekli kitap okurdu. Kitap okumadan geçen iki gecesi vardır: Biri evlendiği gece, diğeri babasının vefat ettiği gecedir.
Nevevi (1233-1277) 24 saatte bir yemek yerdi. Kitap okumaya daha fazla zaman ayırmak için böyle yapardı. Hiç evlenmedi. Çok eserleri vardır. Yavuz Sultan Selim, (1470-1520) günde ortalama sekiz saat mutlaka kitap okurdu. Mısır Seferi'ne giderken üç katır yükü kitap götürmüştü. Yavuz'un dostu, yaveri diyor ki:
Hatırlama, belli süreçlerle zihne "kaydolmuş" bilgilerin, uygun ortamlarda yeniden ortaya çıkmasıdır. En başta gerekli olan, konuyu "anlayarak öğrenmek"tir. Ezberlenen konunun ne gerçek anlamda öğrenilmesi olur ne de hatırlanması. Çünkü ezber, zihinsel yeteneklerini besleyip geliştirmez. Aktif bir zihnin konuyu anlayarak takip etme olasılığı fazladır. Aktif olması da merak ve ilginin varlığından kaynaklanır. Sonraki adım, öğrenmiş olduğumuz konuyu "hafızada tutma" sürecidir. Zihin, hafızada tutma işini kendi bildiği şekilde, yani geçmiş yaşantılarını, algılama biçimini, vb. işin içine katıp yeni bilgiyi bunlarla yoğurarak gerçekleştirir. Zihin, algıladığı bilgiyi olduğu gibi kodlamaz. Bu kodlamayı kendi çalışma biçimine göre yapar. Bu yüzden zihnimizden, algıladığı bilgileri olduğu gibi kodlama-sını ve daha sonra da dışarı çıkarmasını bekleyemeyiz. Hatırlamada üçüncü adım, "bulup çıkarma"dır: Zihinde kodlanan bilginin dışa vurulması. Bulup çıkarma eylemi belli ortam ve koşullarda
Ders adını verdiğimiz eylem sürecinin genel anlamda iki türü olduğundan bahsetmiştik. Bunlar, konu türlerine ve veriliş biçimlerine göre sözel ve sayısal olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözel Dersler
Bunlar genel olarak, "Türkçe" ve "Sosyal Bilimler" başlıkları altında toplanan derslerdir. Bu iki alana baktığımızda özünün neye dayandığını fark edebiliriz. Özü, harflerden oluşmuş sembollere dayalı derslerdir bunlar. Peki, genel anlamda bu derslerin bizden istediği nedir? Harflerin oluşturduğu kelime, cümle, paragraf ve tüm olarak konudan anlam çıkarmaya çalışma. Bu derslerin istediği tek şey, "anlam çıkarma"dır. Yani, "Beni anlamlandırın, ben burada sembol olarak karşınıza çıkan harflerden oluşsam da, bütün olarak size bir anlam ifade ediyorum" diyen dersleridir bunlar. Ama söyledikleri çok önemli bir şey daha var ki, o da "Beni ezberlemeyin!". Ezberin, daha önce de söylediğimiz gibi, zihinsel kapasiteyi zedeleyici b
"Üff! Ne güzel oturuyordum! Nerden çıktı bu ders de şimdi?", "Arkadaşlarım tam da beni çağırmışken ders mi olur?", "Biraz daha TV seyredeyim, nasıl olsa bir yere kaçmıyor ya!", "Bugün canım sıkılıyor, yarma bıraksam da olur!"... Ne kadar tanıdık tepkiler, değil mi? Öğrenci olmuş herkesin yaşadığı bir karşılıktır bu. Ders çalışmaktan ya kaçılır ya da belirsiz bir zamana ertelenir genelde. Oysa her ikisi de bir gerçeği ortadan kaldırmadığı gibi çözümü giderek çetrefılleşen, sevimsizleşen bir sorun oluşturur. Nedir yapılması gereken? Kendinizde şimdiye kadar ele aldıklarınıza dayanan bir "iç disiplin" oluşturmak. Şunu unutmayalım; ne yaparsak kendimiz için yaparız. Yaptığımız ya da yapacağımız şeyler ne ana babamız içindir ne de öğretmenlerimiz. Yaşam, bizim yaşamımız. Hayatımızı sahiplenerek yola koyulmak, kendimizi bu yolun gerektirdiği araç gereçle donatmak kendi işimiz ve bu da kendi elimizde. "Bir türlü derse başlayamıyorum" dediğinizde, hayatta ulaşm
Ders, herkesin karşısına çıkan bir eylem sürecidir. "Ders çalışacağım", "Derse iyi çalışmadım", "Derse geç kaldım", "Dersine çalıştın mı?" gibi ifadeler ne kadar da hayatımızın içindedir. "Ders" denen eylem sürecine bakış açısı herkeste farklı olabilir. Kimimiz hoşlanır bu sözü duyduğunda, kimimiz nefret ölçüsünde tepki gösterir. Kimimizde de bu, dersine göre değişkenlik gösterir. Dersler, derslerin içinde geçen konular, o konuların temelini oluşturan ana fikirler ve formüller.. Bunlar, genelde geçmişte yaşamış, "büyük" dediğimiz düşünürlerin çabaları ve ispatlamalarıdır aslında. Dikkat ettiğimizde her formülün, her fikrin özünde "mantıksal bir temel" olduğunun farkına varabiliriz. Yani, "mantıklı" ve "ispata dayanan" her fikir karşımıza semboller (sayı ve kelimeler) çerçevesinde oluşmuş bir ders olarak çıkmaktadır. Dersin oluşumu, düzenlenişi, konu ayrımları Milli Eğitim anlayışına göre şekillenmiştir. Bir konu, bizim için çok basit ve anlaşılır olabileceği gibi, özverili bi
Araştırmalar, dinlemenin konuşmaktan daha zor olduğunu göstermekte. İnsanların neden dinlemekten çok konuşmak için gayret ettiklerine dikkat edin. Dinleme, beş duyu organımız içinde en fazla çalışanıdır. Bu sayede elde ettiğimiz çevresel veriler, kişilik olarak gelişim sürecinde en etkin faktörlerdir. Bunun yanında gözleme dayalı "girdileri" de unutmamak gerekir. Öğrenme, beş duyumuzu birden işin içine kattığımız oranda hızlanacaktır kuşkusuz. Örneğin, dinleyerek elde ettiğimiz bir bilginin konuşarak aktarılması, sadece dinleyerek elde edilmesine kıyasla daha etkili olur. Ne kadar hayata dönük öğrenirsek bilgi dağarcığımız da o kadar zenginleşecektir. "Hayata dönük" demek, bilgiyi beş duyumuzla kullanabilmek, bir bakıma zihnimizde işlemek demektir. İşlemediğimiz bilginin ezber bilgiden hiçbir farkı olmaz. Dinlemeyi başlangıçta zor bulmamız bahane haline gelmemelidir. Dinleme ve öğrenme bütün bir ömre eşlik eder. Ders dinlemede kullanabileceğimiz en etkili reçete, aktif k