Araştırmalara göre kaygı duyduğumuz şeylerin yüzde 40'ının hiç gerçekleşmediği; Yüzde 30'unun geçmişte kaldığı ve çaresinin olmadığı; yüzde 12'sinin başkalarıyla ilgili ve bizi hiç ilgilendirmeyen işler olduğu; yüzde O'unun gerçek ya da hayal ürünü hastalıklarla ilgili olduğu ortaya çıkmıştır. Yalnızca yüzde 8'inin kaygılanmaya değer şeyler olduğu anlaşılmıştır.
Kaygının iki türünden bahsedebiliriz: "Bizden bağımsız kaygılar" ve "Bize bağlı kaygılar". 'Yarın hava yağmurlu olacak mı?" diye düşünen bir çiftçinin, bu durumu değiştirmek için yapabileceği hiçbir şeyin olmaması, kaygısının temelinde dış etkenin var olmasıyla ilgilidir. Bize bağlı kaygılar, tamamen bize özgü olan, kendi ruhsal yapımızın ürettiği kaygılardır. Bu tür kaygılan kendimiz ürettiğimiz için, tüketmek de kendi elimizde. Kendimizden kaynaklanan kaygılarımızı bir düşünelim. Neler olabilir? Sınav, gelecek, iş hayatı, ailemizin geleceği gibi. Bu kaygılarla, çiftçinin taşıdığı kay
Not tutma denildiğinde genelde anlaşılan şey, anlatılan ya da okunan konuları olduğu gibi yazıya geçirmektir. Not tutmak, algılanan ve dolayısıyla zihinde yer oluşturan izlenimlerin yazıya kısaca dökülmesi demektir. Zihnin bilgileri hiçbir şekilde olduğu gibi kaydetmediğini bilelim. Zihin, kendine özgü "anlamlandırma" süreçleriyle dış olayları iç olaylarla kaynaştırarak bir bütün oluşturur. Bu özel işlevi nedeniyle zihin, olan bitenlere kendi soyutluğundan anlam vererek, gerek kavramlar, gerek duygusal geçmiş gibi içsel süreçlerle yeni bir bütün yaratmaktadır. Bu yeni bütün, çok karmaşık ve bir o kadar da değişebilme özelliğinde bir yapı gösterir. Böylece, belli bir olaya karşı geliştirmiş olduğumuz içsel ya da dışsal tepki, başka bir zamanda aynı olay karşısında çok farklı bir hal alabilmektedir. Not alırken zihnin bu özelliğini göz önünde bulundurmak çok işinize yarayabilir.
Özgüven, burada da karşımıza önemli bir koşul olarak çıkıyor. Öğrenciler genelde düşük
İleriye bak - dinle Fikirler İşaretler katıl Araştır Not tut İleriye Bak-Dinle: Dersin işleneceği güne başlamadan önce, akşamdan o konuyu okumalısınız. Temel kavramlar ve alacağınız ön bilgiler, derste dinlerken kolay kavranılır. Ön çalışmada nelerin cevap bulduğunu da dinlerken daha güzel birleştirirsiniz. Dersi dinlerken, kendinizi tam konuya vererek, göz içinne bakarak, hatta jest ve mimikleri izleyerek dikkat etmelisiniz. Fikirler: Konuyu dinlerken temel ve destekleyici yan fikirleri belirleyip kavramalısınız. İşaretler: Konuyu anlatırken öğretmenin vurguladığı önemli, sınavda çıkabileceği hissi uyandıran bölümlere işaret koyarak, bunları sonradan notlara dökerken yararlanmalısınız. Katılım: Derse zamanında gelip, görebileceğiniz-duyabileceğiniz bir yere oturup, öğretmenin gözlerine bakarak, dinlediğinizi hissettirerek; ilgisinin size yönelmesini sağlamalısınız. Ayrıca sorularla ve tamamlayıcı bilgilerle derse katılıp öğrenmenizi pekiştirmelisiniz.
Sağ beynin tasavvurları genellikle bilinçsizdir. Bu sebeple de baffien aklımızdan geçen fikir akışını, rüyalarımızı ve sezgilerimizi kontrol etme imkanımız pek azdır. Fakat sağ beynin oluşturduğu canlandırmaları özel ve hedeflenen sonuçlara yönlendirebilen birkaç pozitif ve yapıcı yöntem vardır ki bunlar, 'yaratıa görselleştirme' olarak adlandırılır. Bunlar yönetici olarak hayatında tatmin edici hedefleri olan birinin, problem çözmeden zamanını daha iyi kullanmaya kadar birçok konuda kullanabileceği tekniklerdir. Bu bölümde görselleştirmenin bazı pratik uygulamaları üzerine yoğunlaşılacaktır.
Başarılı olmak, başardığınız hedeflerle ilgilidir ve insanın sibernetik sistemi de bu hedeflere götürecek yollara göre ayarlanmıştır. Bununla birlikte kafanızda net bir görüntü oluşturabilen hedefleriniz bazı dış gerçeklerin önce içinizde uygulanması ile başlar. Fakat ilk olarak bu yaratıcı görselleştirmenin gücünün nasıl işlediğini görelim. <
Bir başka kıdemli yönetici bana özel olarak uçma korkusunun olduğundan bahsetti. İşinin doğası düşünüldüğünde ileri düzeyde bir negatif önyargı olan bu fobisi, kariyerini kolayca tehlikeye atabilirdi. Daha önce tarif ettiğimiz teknikler uygulanabilirdi; fakat bu tür korkularda veya değiştirmek istediğimiz kalıtsal alışkanlıklarımızda daha etkili olan ve daha çabuk sonuç veren başka teknikler de vardır.
İlk önce fobileri düşünelim ve gerçekten bu deneyimi yaşadığımızda neler olacağını kafamızda canlandıralım. Aynı görselleştirme sistemiyle çalışarak, bunu yapmak size acı da veriyor olsa, korktuğunuz hadiseyi tekrar yaşıyor gibi olana kadar görüntüleri, sesleri, o duygulan ve hatta uçak yakıtının kokusu gibi kokuları hafızanızda canlandırın. Bu olayda size uçmayla ilgili her şeyin hatırlatılabilmesi ve bunun maksatlı ve objektif bir şekilde korkunuzu anlama ve onu yenebilme amacıyla yapılmış olması önemli bir aşamadır. Bu objektifliğin dışında do
Şimdiye kadar sadece temel duyular olan görme, işitme ve hissetme duyularını genel olarak ele aldık. Ama şimdi bu konuda daha fazla noktaya değineceğiz.
Örneğin görsel bir hatırayı ele alalım. Bunun ayrıntılarına bir bakalım. Resim büyük mü yoksa küçük mü? Net mi flu mu? Siyah beyaz mı, yoksa renkli mi? Resmi, kendi gözünüzün önündeymiş gibi görebiliyor musunuz? Yoksa ona dışardan bir gözlemci gibi mi bakıyorsunuz? Bir hareket var mı, yoksa sadece hareketsiz bir resim dizisi mi? Benzer sorular her bir temel "durum"a ya da görme, işitme ve hissetme gibi temsil sistemlerine uygulanabilir. Buradaki farklılıkların tanımlarının "alt durumlar" adı verilen pek çok yolu vardır.
Aşağıda bunların en çok kullanılanlarından oluşan bir liste bulunmaktadır.
Görme
Resim, bir film mi yoksa hareketsiz bir fotoğraf mı? İmaj; parlak, solgun, ya da karanlık mı? İmaj; size ne kada
Önyargılar sadece hayatınızın bir bölümüyle ilgili değillerdir. Birçok insan sosyal hayatlarında ve ev hayatlarında, profesyonel davranışlarına kadar kolayca yayılabilecek negatif önyargıları biriktirme eğilimindedirler. Örneğin, bir organizasyonda veya bölümde bir ve iki numaralı pozisyonlar arasındaki büyük psikolojik bölünmeyi ele alalım. Teknik olarak iki bölüm arasında çok az farklılık vardır, fakat kaç yönetici yanlış bölümde bulunduklarını anladıklarında açmaza girecektir? Veya bir iş konuşmasında sıradan bir yönetim işi için ne söylenebilir? Bir konuşma yönetim kurulunda kendi ofisindekinden nasıl farklı olabilir? Bazıları için dünyalar kadar farklı olabilir. Soru 'Ben bunu yapabilir miyim?' şeklinde değil 'Kendimi nasıl gördüğümle yaptığım şey uygun mu? Bu ben miyim?' şeklinde olmalıdır. Gayet tabi cevap da kendinizi olmak istediğiniz gibi görecek şekilde olmalıdır. Kendinizi önceki hayatınızın tam tersi, farklı bir insan gibi görmek zorunda değilsiniz. Sadece daha ö