Uykudan cimrilik etmeyin. Gece tam anlamıyla dinlenmeniz ertesi günün yakıtıdır. Dinlenmiş insanlar daha iyi çalıştıklarını ve gün bitiminde daha rahat olduklarını hissederler. 1998 yılının sonbaharında bir salı sabahı ilginç bir olay meydana geldiği konuyla ilgili yapılan araştırmada Kuzeydoğu'daki işçilerin geçen sonbaharki salı günlerinden yüzde 3 oranında daha verimli oldukları görüldü. Değişen neydi? 1998 yılında futbol maçı pazartesi akşamı her zamankinden bir saat önce yapıldı ve erkeklerin çoğu o gece iyi bir uyku uyudular. Maçlar gece yarısından sonra biteceği yerde 1998 yılında 11.30'dan önce sona ermeye başladı. Geç saatlere dek televizyon izleyerek, fazla çalışarak ya da herhangi bir şeye aşırı vakit ayırarak en kolay feda edebileceğimiz şey uykudur. Uyku tükenmez bir banka hesabına benzese de aşırı harcama yapmamız sakıncalıdır. Fakat her gece düzenli bir uyku hayatımızın her evresinde kâr payını öder.&nb
Mutlu ve mutsuz insanların doğuştan böyle olduklarını sanıyoruz. Fakat her iki insan türü de ruhsal durumlarını güçlendirici ve tayin edici şeyler yaparlar. Mutlu insanlar mutluluğa kucak açarlarken. mutsuz insanlar kendilerini üzecek şeyleri yapmaya devam ederler. Sağlıklı bir işin ilk işareti nedir? Sağlıklı iş planı. Bu, iş danışma şirketi Stratejik Yönetim Merkezi'nin tartışmasıdır. Onlar her işin amacının tanımlanmasına ve sonra da bu amacın üstesinden gelmek, bunu başarmak için bir strateji saptanmasına inanıyorlar. Aynı yaklaşım insanlar için de kullanılabilir. Ne istediğinizi tanımlayın, sonra da bunu elde etmek için bir strateji kullanın. Gariptir ama. çocuklar bu konuda yetişkinlerden daha iyidirleı. Ulak çocuklar huysuzlaştıkları zaman kendilerine dondurma alınınığını bilirler. Gürültü ve yaygara kopardıklarında azarlanacaklarıın bilincindedirler. Çocuklar yaşamın kurallarını ve önceden konmuş, belirlenmiş bir düzeni olduğunu kavramışlardır. V
Çoğumuzun tatmin olma veya olmama duygularının kökü, kendimizi başkalarıyla nasıl karşılaştırdığımıza dayanır. Kendimizi bizden daha fazla şeye sahip olanlarla karşılaştırırsak, kötü duygulara kapılırız. Bizden daha az şeye sahip olan kişilerle karşılaştırdığınızda ise minnettar oluruz ve kendimizi iyi hissederiz. Öyle veya böyle hepimizin yaşamının aynı olduğu gerçeğini kabul etsek bile, yaşamımız hakkındaki duygularımız kendimizi kiminle karşılaştırdığımıza dayanır ve bu karşılaştırmayla ilgili olarak da duygularımız büyük ölçüde değişebilir. Bu anlamlı örneklerle kendinizi karşılaştırın ama, bu karşılaştırmada birlikte olduğunuz kişi kendinizi rahat hissetmenizi sağlasın ve sahip olduğunuz şeylerden dolayı da rahatlık duyun. Joe altı erkek kardeşin en büyüğüdür. Kardeşlerin yaşı yirmi bir ile kırk iki yaş arası. Ailesinin hiçbir zaman çok fazla parası olmamış. Ve özellikle de büyük kardeşler mütevazı şartlarda büyümüşler. Liseyi bitirdikten sonra Joe ile iki büyük
Televizyon kremalı bir tatmindir. Zihnimizi, ilgimizi dağıtır, kısacası bizi hayatımızın özünden başka yöne çeker. Süpermarkete ettiğiniz zaman her reyondan bir şeyler alır mısınız? Elbette ki almazsınız. Sadece almak istediğiniz bir şeyin reyonuna gidersiniz, ihtiyacınız olmayanınkine değil. Fakat televizyon seyrederken her reyondan -bir şeyler- alın planını izleriz. Günlerden pazartesi ise televizyon seyrederiz. Salı günü yine televizyon izleriz. Çarşamba günü de aynı şeyi yaparız. Her gün olmasa bile çok sık televizyon seyrederiz, çünkü genellikle görmek istediğimiz bir şey vardır. Televizyon seyrederken kendinize şunu sorun: ‘Bu benim görmek istediğim şey mi? Bu program olmasaydı yine de yapılır mıydı diye sorar mıydım?’ Psikologlar çok fazla televizyon seyreden insanların bir konuşmayı devam ettirme yeteneklerine televizyonun engel olduğunu keşfetmişlerdir. Bit psikolog da. ‘Televizyon bizim zamanımızı çalıyor ve çaldığı zamanı da hiçbir şekilde geri vermiyor,’
Bu tür savlar şu şekilde olur: "X'in kötü olduğunu itiraf ediyorum ama Y daha kötü, dolayısıyla X'le ilgili bir şey yapmanın anlamı yok," veya "X'in iyi olduğunu itiraf ediyorum ama Y daha iyi, dolayısıyla X'i unutup, Y'ye dikkatimizi yoğunlaştıralım." Bu savların dürüst olmaması, "her ikisi - ve" şeklindeki yaratıcı düşünce yerine "ikisinden biri - veya" şeklindeki kısıtlayıcı düşünceye dayanmasındadır. Eğer hem X hem Y kötü ise, ikisiyle de uğraşmak gerekir. Benzeri şekilde hem X hem Y iyi ise, her ikisi teşvik ' edilmelidir. Dolayısıyla şehirde suç oranı yüksek ve konut koşulları kötüyse, aynı zamanda her iki sorunla da uğraşılabilir. Hem uzay hakkında merakımızı giderme gereksinimi hem de daha iyi tıbbi olanaklara gereksinim varsa, yine her ikisi aynı zamanda araştırılabilir. Zamanın kısıtlı oluşu nedeniyle tek bir eylemin mümkün olduğu nadir durumlarda bile, "her ikisi - ve" savı yine de geçerlidir. Bu durumlarda en önemli konuyla önce uğraşılır ve ikinci konuyl
"Matematik", "hesaplama", "cebir", "kesirler", "iki den fazla haneli bölme", "çıkarma", "çarpma", "toplama" ve sayılar dünyası ile ilgili daha birçok benzeri sözcük, onları duyan insanların yarısından çoğuna korkudan küçük sancılar vermektedir. Neden? İyi ki bu alanda temel yeteneksizliğimiz olduğundan değil, matematikten "uzaklaşmaya eğitildiğimizdendir". Okulda matematiksel konular "akademik", "zor" ve "sadece gerçek beyinlere göre" şeklinde tanımlanmaktadır. İlk dönemlerde birçok çocuk çarpım tablolarını tekrar tekrar ezbere okumaktan çok çabuk sıkılıyorlar, başkaları ise ilk hesaplamalarının bazılarında başarısızlığa uğradıklarından, bu işte "iyi olmadıklarını" varsayıp başka konulara dikkatlerini yoğunlaştırıyorlar. Matematikle olan sorunlarımıza eklenen bir de sayıların özellikle erkeklerin sahası olduğu varsayımıdır. Bir çok okulda kızlar matematiği ilerletmekten aktif olarak caydırılıyorlardı. Gerçeklerden ziyade batıl inanç ve varsayıma dayalı olan bu karar,
Tarihte hemen hemen tüm büyük beyinlerin, dehalarının temelinde yaratıcı hayal güçlerini kullanmış olmaları rastlantı değildir. Einstein'ın kendi kendine keşfettiği hayal gücü oyunlarında farklı fikirleri ele alarak, ataş alıştırmasında özetlenen tarzda, yaratıcı bağlantılar kurduğunu biliyoruz. Bu da, birinci bölümde verilen Einstein örneğini bir kez daha teyit etmektedir. Akıllarının bu yönünü gel düşürmekte başkalarının kendisine katılmasını sürekli rica ediyordu. Fizikokimyacı olan Kekule, yaratıcı hayal gücünü kullanarak benzin halkasının yapısını buldu ve yarışı zandı. Laboratuarda geçirdiği günden sonra, eve gider, şöminenin önünde oturur, yarı uyanık, yarı uykulu, alevlerin ve kömürlerin şekillerinin ona ilham vermesine izin verirdi. Kekule şöyle anlatmıştır: Sandalyemi ateşe doğru çevirdim ve kestirdim. Yine atomlar gözümün önünde oynuyorlardı. Bu sefer küçük gruplar mütevazilikle arka planda kalıyorlardı. Bu tür görüntülerin tekrar