Yunanca kökenli bir kelime olan 'fobi'nin bire bir çevirisi korkudur. Fobi kavramı psikolojide irrasyonel (gerçekçi olmayan, akıl dışı) ve aşırı korkular için kullanılır. Gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmaya fobi denir. Fobik kişiler belli bir durum, nesne veya aktivite ile karşılaştığında aşırı anksiyete duyar. Kişiler korkularının saçma olduğunun farkındadır, ancak korkularını mantıksal düşünerek engelleyemezler. Bu korkular fobik kişilerin günlük işlevlerinde bozulmaya neden olur. Fobiler toplumda sık görülür. Araştırmalarda toplumda %10 oranında fobik olduğu söylenmekle birlikte tahminen bu değer %25 dolayındadır. Araştırmalarda fobi sıklığının beklenenden düşük çıkmasının en önemli nedeni, bu kişilerin hastalıklarının farkında olmaması ve tedaviye başvuruların az olmasıdır. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülür.
Fobi türünden bir korku, kişinin yaşan
Siz de Yararlı Çalışmalara Aktif Olarak Katılın. Bir kadının kocasına iyi arkadaşlık yapabilmesinin diğer bir şekli de, kendisine dışarda ayrı bir ilgi alanı bulmasıdır. Erkek, özel merakları ile meşgul olarak kendini tatmin ettiği sürece, işine daha zinde ve daha güçlü olarak gider. Kadın da dışarıdaki bir çalışmasından evine daha huzurlu döner. Ev kadınları çoğunlukla zamanlarını yalnız geçirdiklerinden, yeni arkadaşlar edinmelerini sağlayacak faaliyetler onlar için faydalı olur. Bir beceri kursuna devam etmek veya bir müzikle meşgul olmak, ya da edebiyatın herhangi bir dalıyla uğraşmak kadına yeni bakış açıları kazandırarak onu geliştirir. Bayan Walter C. Finkbeiner, çocukları okula başlayınca pazar günleri kilisede ders vermeye başlamıştı. Bu esnada kendisinde, küçük çocukları idare etme kabiliyeti gördü. Bunun üzerine, diğer günlerde de anaokulunda ders vermeye başladı. Bayan Finkbeiner şöyle söylüyor: "Bu yeni uğraşılarım bana olumlu yönde etki ed
Bir kitapta okumuştum. Yeni Zelanda'da bir mezarlıkta mezar taşlarının birisinin üzerinde şöyle yazıyormuş: "O kadar iyiydi ki..." Bu cümlenin size etkisini bilemem ama, beni fazlasıyla etkiledi. Şu fânî dünyadan göçüp gittikten sonra bu şekilde anılmayı kim istemez?.. Bir kadının bıraktığı hâtıralar öyle kolay kolay unutulamaz. Arkada bıraktıkları her fırsatta onu anarlar. Hele hele düşünceleri olumlu olursa... "İyi" bir eş ile başarıya ulaşmış bir koca arasındaki bağın çok sağlam olduğu görülüyor. Uzmanlara göre, hanımlarının mesut ettikleri erkeklerin hayatta ilerleme imkânları daha fazladır. Derin bir muhabbetle kocalarını seven bazı kadınların, onları nasıl mesut edeceklerini bilmemeleri garip ama gerçektir. En iyi temennilerine rağmen, farkında olmayarak sayısız hatalar yaparlar. Kendi hallerine bırakmaları gerektiğinde onları yalnız bırakmaz, dinlemeleri gerektiğinde de konuşurlar. Kısacası, kocalarını bir eğitim subayı gibi yönetmeye kalkarlar.
Para kolay gelir, kolay gider, rahatına bak felsefesine kitaplarda, piyeslerde, filmlerde sık sık şahit olmuşuzdur. Evet, güzellik ve sorumsuzluk, masallarda, hikâyelerde elele gider. Ne var ki gerçek hayatta ekonomik iktidarsızlık kadar çirkin ve üzücü bir şey yoktur. Kazancından fazla harcayan bir kimse gülünç değildir; sadece büyük tehlikeleri göze alıyordur. Müsrif bir kadın, kocasının en büyük baş belasıdır. Zira masrafta iktisat, geçimin yarısıdır. Bugün enflasyon karşısında paranın kıymeti bir hayli düşmüştür. Fiyatlar yükselip, hayat şartları ağırlaşmıştır. Hele bir de çocukların eğitim masrafları, dayanılmaz bir hal almıştır. Gelirimiz fazla olursa dertlerimiz de biter zihniyeti, büyük bir hatadır. Çünkü gelir ne kadar artarsa, masraf da o kadar fazlalaşır. Sıralarda tanınmış bir psikologun, aile ilişkileri konusunda bir kitabını okumuştum. Kitapta, şöyle bir cümle dikkatimi çekt
Günümüzün tanınmış sosyologları, bir kadının, evindeki görevlerini yerine getirmekle saygınlığını arttıramayacağını iddia etmektedirler. Bir kadın, bu görevleri ne kadar mükemmel yaparsa yapsın toplum bunu takdir etmiyor veya etmek istemiyor. İşte, bunun etkisi sonucunda günümüzün kadını nisbeten pasif kalmıştır. Gerektiğinde, "Ben sadece bir ev hanımıyım" sözlerini biraz kızarak sarf etmektedir.
Halbuki ev kadınlığı dünyanın en saygın mesleklerinden birisi değil midir? Gerek birey olarak kadın, gerekse toplum için bundan daha önemli, daha anlamlı ve daha takdire değer bir başka görev olabilir mi?
Bütün zamanını kocasına, çocuklarına, yuvasına harcayan bir kadın bununla gurur duymalıdır. Oynadığı rol, bir aktristin sahnede aldığı rolden çok çok farklıdır. "Sadece bir ev kadını" sözü büyük meziyetleri ifade eder.
Ev kadını olmak bir faz
Kocanıza Yeni Hobiler Kazandırın Ve Onu Kendi Haline Bırakın Bir erkeğin ilgilerini paylaşmak, onu mutlu edebilmenin bir şeklidir. Onda, sadece kendisinin olabilecek şeylere karşı bir merak uyandırmak da bir o kadar önemlidir. Andre Maurois, "Evlenme Sanatı’nda şöyle der: "Zevkler, karşılıklı saygı:görmedikçe hiçbir evlilik mutlulukla sonuçlanmaz: İki kişinin aynı şeyleri düşünmeleri, aynı görüş ve arzulara sahip olmalarını hayal etmek abes olur. Böyle bir durum imkânsız olduğu kadar arzu da edilmeyen bir durumdur" Öyleyse bırakın, kocalarınız evlerinin bir köşesinde pul kol-leksiyonu ya da istediği herhangi bir işi yapsın. Bu merakı size saçma gelebilir. Kıskanç olmayın. Bilâkis onu teşvik edin. Will Rogers'in biyografisini yazan Homer Croy, vaktinin çoğunu Santa Monika'daki Rogers çiftliğinde geçirirdi. Bay Croy'un anlattıklarına göre, Will Rogers bir gün antika bir Güney Amerika kamasına merak sarmış. Bayan Rogers kocasının bu garip merakını hoş karş
Kocanızın Zevklerini Paylaşmasını Bilin. Bir ekmek parçasını, bir masayı ya da bir düşünceyi paylaşmak, insanları birbirine daha çok yakınlaştırır. Sevdiklerimizin özel ilgilerini, eğlencelerini, meraklarını paylaşmak, insanî en büyük üstünlüklerimizden birisidir. Arkadaşlığın temel faktörleri nelerdir? Ortak arkadaşlar, ortak ilgiler, ortak idealler gibi insanları biraraya getiren benzerlikler değil mi? Demek ki, ana unsur ortak özelliklerdir. Şimdi, günlük hayattan örnekler vererek bu konuyu birlikte inceleyelim. İlk olarak, isterseniz ünlü bir çifti ele alalım. Arthur Murray ve karısı Kathryn... Her ikisi de pekçok öğrenci yetiştirmiş öğretmendirler. Yirmi sekiz yıl önce evlenerek, birlikte hocalık yaptılar ve bugüne geldiler. "Karı-koca olarak özel hayatınızla iş hayatınızı ayırdetmeyi zor bulmuyor musunuz?" şeklindeki soruma karşılık bana,: "Belki, biraz daha fazla gayret göstermem gerekiyor; ancak, hiç de zor bulmuyorum. Daima şık, güzel giyinmeye