Öğrencilerin birçoğunda ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ vardır. Buna şu örneği verebiliriz: Çevresinden, arkadaşlarından devamlı olarak matematik dersinin zor olduğunu duyan öğrenci, bu derse önyargıyla yaklaşır. Girdiği matematik sınavından da zayıf alırsa şunu söylüyor: ‘Ne yaparsam yapayım matematikten başarılı olamayacağım.’ Bundan sonra da matematik sınavlarına hiç çalışmıyor ve hep zayıf alarak bu düşüncesini iyice pekiştiriyor. ‘Öğrenilmiş çaresizlik’ ile ilgili şu hikâye meşhurdur: Köpekbalığını ortadan cam bölme ile ayrılma büyük bir akvaryuma koyarlar. Diğer tarafa da küçük balıklar koyarları Acıkan köpekbalığı, küçük balıkları yemek için her hamle yapışında burnu cama çarpar. Bunu yüzlerce kez yapınca, artık hiç hareket etmez olur. Bu arada camı kaldırırlar, öbür taraftaki balıklar köpekbalığının önü
1. Çalışmak için müsait gün ve saat bekleme. Bil ki her gün ve her saat çalışmanın en müsait zamanıdır. 2. Çalışmak için müsait yer ve köşe arama. Bil ki her yer ve her köşe çalışmanın en müsait yeridir. 3. Bir günde ve bir zamanda yapman lazım gelen bir işi (bir dersi veya bir vazifeyi) ertesi güne bırakma. Zira her günün derdi gibi, işi de kendine yeter. 4. Bir zamanda yalnız tek işi yap, yalnız bir ders, bir kitap, bir fasıl üzerinde çalış. Ta ki, dikkati ve kuvvetin yayılıp zayıflamasın. Bir zamanda birden fazla iş yaptım diyen, hiçbirini tam ve temiz yapamaz... 5. Başladığın bir işi, bir dersi, bir kitabı, bir vazifeyi yapıp bitirmeden başka bir işe, vazifeye, kitaba başlama. Yarıda kalan bir iş başlanmamış demektir. 6. Bir dersi öğrenmeye, bir kitabı okumaya başlamadan önce, çalışman için lazım olanları yanına al ki iki de bir kalem kağıt için yerinden kalkıp dikkatini dağıtma. 7. Çalışmaya oturduğ
‘Bence hayat bir nehir gibidir. Çoğu insan bu nehre, sonunda nereye çıkacağını karar vermeden atlar. Böylece çok geçmeden akıntıya kapılır. Günlük olaylar, günlük zorluklar, günlük korkular... Nehrin çatal oluşturduğu yerlere vardıklarında, hangi tarafa gitmek istediklerine bilinçli bir şekilde karar vermezler, kendileri için hangi tarafın uygun olduğunu düşünmezler. Kendilerini akıntıya bırakmakla yetinirler. Kendi değerleriyle yönetilmek yerine çevre tarafından yönetilen o insan kalabalığına katılırlar. Sonuç olarak, kontrolün kendi ellerinde olmadığını hissederler. Böyle bilinçsiz bir durumda kalmayı sürdürürler. Ta ki günün birinde kükreyen suların sesi, onları uyandırana kadar. Bakarlar ki, küreksiz kayığın içinde, Niagara çağlayanından beş metre gerideler. O anda hay Allah derler ama iş işten geçmiştir. Aşağıya düşeceklerdir. Bu düşüş bazen duygusal bir düşüştür. Bazen fiziksel bir düşüştür. Hayatınızda bugün yüz yüze olduğunuz güçlükler, büyük ihtimalle, nehrin yukarısınday
Zamanı değerlendirmek ile ilgili şu örnek çok hoşuma gider: Bir profesör elinde aynı materyallerden oluşan iki torba ile sınıfa girer. Torbanın birini açar. İçerisinden dört adet küçük siyah poşet ile bir şişe çıkarır. Öğrencilere seslenir: ‘Çocuklar beni dikkatlice izleyin ve sorduğum sorulara sadece cevap verin. Ben sizlere unutamayacağınız bir ders vermek, bir dersi anlatmak için bu kadar zahmete katlandım. Deney sonunda soru soracağım, bilenleri mükâfatlandıracağım. Şimdi gördüğünüz gibi şişe, siyah poşetin birini açıyorum, içindeki büyük taşları şişenin ağzına kadar dolduruyorum. Gençler! Bakın şişe dolu mu boş mu?’
Şişenin taşla dolu olduğunu gören öğrenciler, hep bir ağızdan ‘dolu’ diye bağırırlar. Hoca bu sefer ikinci siyah poşeti açar. içinde bulunan çakıl taşlarını, büyük taşların arasına döker. Ağzına kadar bu şekilde doldurur. Yine öğrencilere dolu mu boş mu diye sorar. Öğrenciler hep bir ağızdan ‘Bu sefer dolu hocam.’ diye bağırırlar. Ho
‘Her insanın kendisinden yüz sene sonrasının planını yapması lazım.’ Mevlana
‘Bir yıl sonrasını düşünüyorsan tohum ek; on yıl sonrasını düşünüyorsan ağaç dik; yüz yıl sonrasını düşünüyorsan çocukları eğit.’ Konfüçyüs İhsan Doğramacı ile bir spiker konuşurken, Doğramacı cebinden bir küçük defter çıkarır. Spikere şunu söyler:
- Benim bütün hayatım plan dahilindedir. Burada 20 yıl sonra ne yapacağım yazılı, deyince, spiker şaşırarak:
- Ama efendim yaşınız 80 küsur, daha o kadar yaşayacağınızı nerden biliyorsunuz? Doğramacı gülerek şu cevabı verir:
- Orasını Allah bilir kızım. Azrail (as.) geldiğinde bendeki planı görür de belki canımı planım bitinceye kadar almaktan vazgeçer... Her öğrenci hayatında en az birkaç kez çalışma
Şöyle bir söz vardır. Gözüne kibriti veya bir çöpü çok yaklaştırırsan, ormanı göremezsin. Küçücük bir şeye olduğundan fazla değer verirsen; ondan, mukayese edilemeyecek kadar değerli olanları göremezsin. Bundan dolayı gözümüzün önündeki şeylerin arkasına ara sıra bakarak, küçük şeyler uğruna neleri kaybettiğimizi görürüz. İleride ‘Tüh! Ne büyük hazineleri kaybetmişiz.*.' dememek için şimdiden, şu soruları kendimize soralım. ‘Hayatımızda en fazla neye zaman ayırıyoruz? Bu zaman ayırdığımız şeyler gerçekten zaman ayırmaya değer mi? Bunlardan çok daha fazla zaman ayrılması gereken konular var mı? Kendime rehber edindiğim, modellediğim insanlar, en çok neye zaman ayırmışlar?’ Öğretmen arkadaşlara ‘Niçin kitap okumuyorsun?’ diye sorduğum da, ortak klişe cevap hazır: ‘İnan ki zamanım yok. Zaman bulsam okurum.’ diyor. Ben de: ‘Dün akşam ne yaptın, anlatır mısın?’ dediğimde bana filmlerden bahsetmeye başlıyor. Demek ki zaman yok demek 'Boş işlere zaman var, dolu işlere yok.' demek ol
Çukurova Üniversite Anestezi Bölümü ikinci sınıfında okuyan, arkadaşlarına göre birkaç yıl yaşlı olan Mehmet Kışla, tıp fakültesi öğrencisi bir kızla tanışır. Mehmet, yüksek okulu bitirip, YGS, LYS, sınavına girip, Açıköğretim üçten devam ederek askerliği kısa dönem olarak yapmayı düşünür. Okulunu bitirmesine iki ay kala (Kız da son sınıfta okuyor.) ailesiyle birlikte kızı istemeye giderler. Bütün herkesin içinde kızın babası Mehmet'e şunları söyler:
- Oğlum Mehmet, şunu unutma! Davul bile dengi dengine dövülür. Benim kızım altı yıllık tıp mezunu; sen ise sıradan iki yıllık bir anestezi mezunusun. Nasıl oluyor da sen bu seviyen ile kızımı kendine denk görebiliyorsun. Bu iş kesinlikle olmaz. Sen kendine göre birini bul. Kusura bakmayın.
Kapıdan morali bozuk, süklüm püklüm çıkan Mehmet, o andan itibaren derslere yumulur. İki ay boyunca odasından çıkmadan YGS, LYS 'ye çalışır. Daha önceki hedefi Açıköğretim Fakültesi iken, şimdi en az tıp fak